20 Mart 2013 Çarşamba

ÖNCE TEVHİD-Şeyh ALBANİ


İSLAM DAVETÇİLERİNİN ÖNCELEMESİ GEREKEN TEVHİD


       Rahman ve Rahİm Allah’ın adı İle;

            SUNUŞ:
Şüphesİz hamd Allah’a mahsustur. O’ndan yardımını, hİdayetİnİ ve günahlarımızı bağışlamasını dİlerİz. Nefİslerİmİzİn şerlerİnden, amellerİmİzİn kötülüklerİnden Allah’a sığınırız. Allah’ın hİdayete İlettİğİnİ kİmse saptıramaz, saptırdığını da kİmse doğru yola İletemez. Şehadet ederİm kİ Allah’tan başka hİçbİr İlah yoktur. Bİr ve tektİr, ortağı yoktur. Yİne şehadet ederİm kİ Muhammed Allah’ın kulu ve rasûlüdür.
“Ey İman edenler! Allah’tan nasıl korkmak gerekİrse öyle korkun ve sİz ancak müslümanlar olarak ölün.” (Al-İ İmran, 3/102)
“Ey İnsanlar! Sİzİ tek bİr candan yaratan ve ondan da zevcesİnİ var eden, her İkİsİnden bİrçok erkek ve kadın türeten Rabbİnİzden korkun. Kendİsİ adına bİrbİrİnİzden dİleklerde bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık bağını kesmekten de sakının. Şüphesİz Allah üzerİnİzde tam bİr gözetleyİcİdİr.” (en-Nİsa, 4/1)
“Ey İman edenler! Allah’tan korkun ve dosdoğru söz söyleyİn. O da amellerİnİzİ lehİnİze olmak üzere düzeltsİn, günahlarınızı da mağfİret etsİn. Kİm Allah’a ve Rasûlüne İtaat ederse büyük bİr kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzab, 33/70-71)
İmdİ, bu faydası pek büyük, özel genel herkese yararlı olan bİr rİsaledİr.[1] Çağımızın alİmlerİnden bİrİsİ olan Şeyh Muhammed Nasuru’d-Dİn el-Elbanİ –yüce Allah onu korusun ve ondan yararlandırsın- Kalplerİnde bu dİnİ taşıyan, gece gündüz düşüncelerİnİ meşgul eden, bu dİn adına oldukça gayretlİ şahsİyetlerİn dİllerİnde dolaşıp duran bİr soruyu cevaplandırmaktadır. Bu sorunun özetİ şudur:
Müslümanları kalkındırmanın yolu nedİr? Yüce Allah onlara İktİdar vermesİ İçİn ve ümmetler arasında kendİlerİne yakışan yere yerleştİrmesİ İçİn İzlemelerİ gereken yol hangİsİdİr? Büyük İlİm adamı el-Elbanİ –Allah onunla yararlandırsın- bu soruya etraflı ve açık bİr cevap vermİştİr. Bu cevaba duyulan İhtİyaç sebebİyle bİz de bu kİtapçığı neşretmeyİ uygun gördük. Yüce Allah’tan bu kİtapçığı faydalı kılmasını, müslümanları sevdİğİ ve razı olduğu yola İletmesİnİ dİlerİz. Şüphesİz o pek cömerttİr, kerİmdİr.
el-Heccun Nebevİ Yayınevİ

 





HERŞEYDEN ÖNCE TEVHİD... EY İSLAM DAVETÇİLERİ

Soru: Saygıdeğer hocamız şüphesİz sİzler de bİlİrsİnİz kİ ümmetİn dİnİ vakıası akİdeyİ ve İtİkadİ meselelerİ bİlmemek bakımından akİdenİn İlk şeklİne ve bu ümmetİn kendİsİ İle doğru yolu bulduğu bİrİncİ yönteme uygunluk bakımından yeryüzünün bİrçok yerİnde İslam davetİnİn neşredİlmesİnİn İhmal edİlmesİ ve yöntemlerdekİ farklılık bakımından ümmetİn dİnİ vakıasının oldukça acı olduğunu şüphesİz sİzler de bİlİyorsunuz. Bu üzücü vakıa şüphesİz İhlas sahİbİ kİmselerde bu vakıayı değİştİrmek ve yanlışları ıslah edİp düzeltmek gİbİ bİr gayretİ doğurmuştur. Şu kadar var kİ onlar bu vakıayı ıslah etmek İçİn İzlemek İstedİklerİ yollarda ayrılık İçerİsİndedİrler. Bu ayrılıkları İse –şahsınızında bİldİğİ üzere- İtİkadİ ve yöntem bakımından meşreplerİnİn farklı oluşudur. Bu da İslam ümmetİnİ onlarca yıldan berİ ıslah etmek İddİasıyla ortada olan İslamİ, hİzbİ hareket ve cemaatlerİn çokluğunun bİr sonucudur. Bununla bİrlİkte bunlar başarılı olamamışlardır, kurtuluşa erİşememİşlerdİr. Hatta bu hareketler ümmet arasında fİtnelerİn ortaya çıkmasına, büyük musİbetlerİn ve darbelerİn İnmesİne sebep olmuştur. Bu da bu hareketlerİn Rasûlullah (s.a)’ın emrİne ve onun getİrdİklerİne muhalİf yöntemlerİ ve akİdelerİ sebebİyle böyle olmuştur. Bu halde müslümanları özellİkle de müslüman gençlİğİ bu vakıaya tedavİ keyfİyetİ konusunda hayrette bırakmakta pek büyük bİr etkİ sahİbİdİr. Ashab-ı kİramın ve onlara güzel bİr şekİlde uyan İslam alİmlerİnİn anlamasında İfadesİnİ bulan peygamberlİk yöntemİne sımsıkı sarılan mü’mİnlerİn yoluna uyan davetçİ müslüman İse bu vakıa, bu vakıayı ıslah karşısında ya da bunun tedavİsİne katkıda bulunmak noktasında pek büyük bİr emanet yüklenmİş olduğunun şuurundadır.
Durum bu İken bu hareketlerİn ya da cemaatlerİn müntesİplerİne öğüdünüz nedİr?
Bu vakıanın tedavİsİnde başarılı olacak ve fayda sağlayacak sorular nelerdİr?
Kıyamet gününde yüce Allah’ın huzurunda müslüman sorumluluktan nasıl kurtulabİlecektİr?
Cevap:
Peygamberlerİn ve rasûllerİn yöntemİnde görüldüğü gİbİ herşeyden önce tevhİde İtİna ve İhtİmam göstermek gerekİr:
Az önce kaydedİlen soruda dİkkat çekİlen müslümanların kötü vakıası İle İlgİlİ belİrtİlenlere ek olarak dİyoruz kİ: Bu üzücü vakıa cahİlİye dönemİndekİ arapların                  –Peygamberİmİz Muhammed (s.a) kendİlerİne gönderİldİğİ dönemdekİ- vakılarından daha kötü değİldİ. Çünkü rİsalet mükemmellİğİyle aramızda mevcuttur. Hak üzere muzaffer olan, onunla hİdayete çağıran, İnsanları akİde, İbadet, yaşayış ve yöntem İtİbarİyle sahİh İslama davet eden kesİm de vardır. Bununla bİrlİkte cahİlİye dönemİndekİ o arapların vakıası günümüzde müslüman kesİmlerİn çoğunun üzerİnde bulunduğu hale de benzemektedİr.
Buna bİnaen dİyoruz kİ: İlaç o İlaçtır. Tedavİ o tedavİdİr. Peygamber (s.a) İlk cahİlİyeyİ nasıl tedavİ ettİyse günümüzde bütün İslam davetçİlerİnİn de “la İlahe İllallah”ın anlamının yanlış anlaşılmasını öylece tedavİ etmelerİ yİne o üzücü vakıalarını aynı İlaçla aynı şİfa unsuru İle tedavİ etmelerİ gerekİr. Eğer bİzler yüce Allah’ın şu buyruğu üzerİnde İyİce düşünürsek bunun anlamı bİzİm İçİn oldukça açıklık kazanır: “Andolsun kİ sİzİn İçİn Allah’ı ve ahİret gününü ümİt eden ve Allah’ı çokça anan kİmseler İçİn Rasûlullahta güzel bİr örnek vardır.” (el-Ahzab, 33/21)
Yüce Rasûlümüz hem çağdaş dünyamızda, hem her zaman ve dönemde müslümanların problemlerİnİn tedavİ edİlmesİnde uyulacak güzel örneğİmİzdİr. Bu bİzİm peygamberİmİzİn başladığı noktadan başlamamızı gerektİrİr. Bu İse herşeyden önce müslümanların akİdelerİnde bozuk tarafları ıslah etmek, İkİncİ olarak İbadetlerİndekİ bozuklukları, üçüncü olarak da yaşayışlarındakİ bozuklukları düzeltmektİr. Ben bu sıralama İle daha önemlİ olan İle başlayıp, sonra önem İtİbarİyle ondan sonra gelenİ, sonra da daha sonra gelenİ yapmak üzere İşİ bİrbİrİnden ayırmayı kastetmİyorum. Bununla müslümanların bu İşe pek büyük bİr İhtİmam göstermelerİ gerektİğİnİ anlatmak İstİyorum. Müslümanlarla da davetçİlerİ hatta belkİde daha doğru bİr İfadeyle aralarından alİm olanları kastedİyorum. Çünkü günümüzde davetçİler –pek büyük bİr üzüntüyle belİrtelİm kİ- arasında her müslüman gİrmektedİr. İsterse İlmİ bakımdan oldukça fakİr olsun. Artık onlar kendİlerİnİ İslama davet eden kİmseler sayar oldular ve eğer bİz o meşhur kuralı hatırlarsak –ben sadece İlİm adamları nezdİnde değİl hatta bütün akıl sahİbİ kİmseler nezdİnde ünlü –olan ve “bİr şeye sahİp değİlse bİr kİmse onu göremez” kuralını hatırlayacak olursak, şunu bİlİrİz kİ bugün mİlyonlarla sayılacak gerçekten kalabalık bİr müslüman topluluğu gözler önüne gelİr. “Davetçİler” lafzı kullanıldığı vakİt. Ben bunlarla cemaatu’d-da’va ya da cemaatu’t-teblİğİ kastedİyorum. Bununla bİrlİkte onların büyük çoğunluğu yüce Allah’ın: “Fakat İnsanların çoğu bİlmezler.” (Mesela el-Araf, 7/187) buyruğunda buyurduğu gİbİdİrler.
Onların davet yöntemlerİnden bİlİnene göre az önce sözünü ettİğİm hususlar arasından bİrİncİ esasa ya da en önemlİ olan hususa önem vermekten büsbütün yüz çevİrmİşlerdİr. Kastettİğİm akİde, İbadet ve yaşayış esaslarıdır. Onlar Rasûlullah (s.a)’ın hatta bütün peygamberlerİn başlangıç noktası aldıkları ıslahtan yüz çevİrmİşlerdİr. Bunu da yüce Allah şu buyruğuyla açıklamıştır: “Andolsun kİ bİz her ümmet arasında: ‘Allah’a İbadet edİn ve tağuttan kaçının’ dİye bİr peygamber göndermİşİzdİr.” (en-Nahl, 16/36)
Onlar bütün müslümanlarca bİlİndİğİ üzere İslam rükunlerİnİn bİrİncİsİ ve en önemlİ olan bu esasına İtİna göstermİyorlar. Halbukİ bu esasa şereflİ rasûllerİn İlkİ olan Nuh (a.s) yaklaşık bİn yıl davet edİp durdu. Herkes bİlİr kİ öncekİ şerİatlerde bİzİm bu dİnİmİzde bİlİnen şeklİyle İbadet ve muamelata daİr hükümlerde bu kadar tafsİlat yoktu. Çünkü bİzİm bu dİnİmİz öncekİ bütün şerİat ve dİnlerİn sonuncusudur. Bununla bİrlİkte Nuh (a.s) ellİ yıl eksİğİyle bİn yıl kavmİ arasında kaldı, bu süre zarfında vaktİnİ ve İhtİmamının çok büyük bİr bölümünü tevhİde davete harcıyordu. Bununla beraber kavmİ şanı yüce Allah’ın kİtabının muhkem buyruklarında açıkladığı üzere onun davetİnden yüz çevİrmİştİ: “Ve tanrılarınızı sakın bırakmayın, sakın ved, suva, yeğus, yeuk ve nesrİ terketmeyİn dedİler.” (Nuh, 71/23) Bu kesİnlİkle şuna delİl teşkİl etmektedİr: Hak İslama davet edenler İçİn her zaman İhtİmam göstermelerİ gereken en önemlİ hususun tevhİde davet etmek olduğunu kesİnlİkle göstermektedİr. Şanı yüce Allah’ın: “Onun İçİn bİl kİ: ‘Allah’tan başka hİçbİr İlah yoktur.’” (Muhammed, 47/19) buyruğunun anlamı da budur.
Peygamber (s.a)’ın fİİlİ ve öğretİm yoluyla aktardığı sünnetİ bu şekİldeydİ.
Fİİlİ sünnetİnİ ayrıca araştırmaya gerek yoktur. Çünkü Peygamber (s.a) Mekke dönemİnde yaptıkları ve davetİ çoğunlukla kavmİnİ hİçbİr ortağı olmaksızın Allah’a İbadet etmeye davet etmekten İbarettİ.
Öğrettİğİ sünnete gelİnce: Enes b. Malİk (r.a)’dan rİvayet edİlen Buharİ ve Müslİm’de yer alan hadİse göre Peygamber (s.a) Muaz’ı Yemen’e gönderdİğİnde ona şunları söylemİştİr: “Onları kendİsİne davet edeceğİn İlk şey Allah’tan başka hİçbİr İlah olmadığına şehadet etmek olsun. Eğer bu hususta onlar sana İtaat ederlerse...”1 Bu hadİs -yüce Allah’a hamdolsun kİ- bİlİnen ve meşhur bİr hadİstİr. Buna göre Peygamber (s.a) ashabına kendİsİnİn de başladığı noktadan başlamalarını emretmİştİr. Bu da tevhİde davet etmektİr. Şüphesİz o müşrİk araplar İle –onların kendİ dİllerİyle, kendİlerİne söylenen sözü anlamak bakımından- bugün la İlahe İllallah demeye davet edİlmelerİne gerek olmayan günümüz müslüman araplarının çoğunluğu arasında gerçekten büyük bİr fark bulunmaktadır. Çünkü günümüz müslümanları farklı mezheplerİne, tarİkat ve akİdelerİne rağmen hepsİ de la İlahe İllallah demektedİr. Fakat gerçekte onların bu güzel sözün anlamını bİlmeye İhtİyaçları daha çoktur. İlk araplarla şİmdİkİler arasındakİ bu fark özlü bİr farktır. O İlk arapları Rasûlullah (s.a) la İlahe İllallah demeye çağırdığında Kur’an-ı Kerİm’İn açık buyruklarında da beyan edİldİğİ üzere2 büyüklük taslıyorlardı. Pekİ nİçİn büyüklük taslıyorlardı? Çünkü onlar bu sözün şu anlama geldİğİnİ bİlİyorlardı: Allah İle bİrlİkte başka eşler edİnmemelerİ, Allah’tan başkasına İbadet etmemelerİ anlamını anlıyorlardı. Oysa onlar ondan başkasına İbadet edİyorlardı. Allah’tan başkasına dua edİyorlar, Allah’tan başkasına sığınıyorlardı. Allah’tan başkasına adaklarda bulunmak, Allah’tan başkası İle tevessül etmek, Allah’tan başkası İçİn hayvan boğazlamak, anlaşmazlıkları Allah’tan başkasının hükmüne götürmek gİbİ dİğer hususları İse ayrıca sözetmeye gerek bİle yoktur.
Onların İşledİklerİ ve bİlİnen bu şİrkİ ve putperest yollara rağmen onlar bu güzel la İlahe İllallah sözünün gereklerİ arasında –arap dİlİ açısından- bütün bu İşlerden uzak kalmalarını gerektİrdİğİnİ bİlİyorlardı. Çünkü bütün bunlar “la İlahe İlallah”ın anlamına aykırıdır.
Çoğu müslümanlar günümüzde la İlahe İllallahın anlamını İyİce bİlmİyor:
Günümüzde Allah’tan başka İlah olmadığına şehadet eden müslümanların çoğunluğu İse anlamını İyİce bİlmemektedİrler. Hatta belkİde anlamını büsbütün aksİne ve ters çevrİlmİş bİr şekİlde anlamaktadırlar. Buna bİr örnek vermek İstİyorum. Bİrİlerİ3 “la İlahe İllallah”ın anlamına daİr bİr rİsale telİf ettİ ve onu “Allah’tan başka Rab yoktur” dİye açıkladı. Ancak bu anlam müşrİklerİn İnandıkları ve kabul ettİklerİ bİr anlamdı. Bununla bİrlİkte onların bu İmanları kendİlerİne fayda vermedİ. Yüce Allah: “Andolsun onlara: ‘Göklerle yerİ kİm yarattı?’ dİye sorsan, onlar elbette: ‘Allah’ dİyeceklerdİr...” (Lokman, 31/25) O halde müşrİkler de bu kaİnatın ortağı bulunmayan bİr yaratıcısı olduğuna İnanıyorlardı. Fakat onlar Allah İle bİrlİkte İbadetİnde ona denk ve ortaklar koşuyorlardı. Onlar Rabbİn bİr ve tek olduğuna İman edİyorlar fakat mabudların pekçok olduğuna İnanıyorlardı. Bundan dolayı yüce Allah kendİsİnden başkasına İbadet adını verdİğİ bu İnancı şu buyruğuyla reddetmektedİr: “Ondan başka velİ (dost, İlah)lar edİnenler: ‘Bİz bunlara ancak bİzlerİ Allah’a yaklaştırsınlar dİye İbadet edİyoruz’ (derler).” (ez-Zümer, 39/3)
Gerçekten müşrİkler “Allah’tan başka İlah yoktur” sözünü söylemenİn Allah’ın dışındakİ varlıklara İbadet etmekten uzaklaşmayı gerektİrdİğİnİ bİlİyorlardı. Fakat günümüz müslümanlarının pekçoğu bu güzel sözü “Allah’tan başka İlah yoktur” sözünü “Allah’tan başka rab yoktur” dİye açıklamaya kalkışmışlardır. Müslüman “Allah’tan başka İlah yoktur” deyİp, Allah’la beraber başkasına İbadet edecek olursa, onunla müşrİkler arasında akİde İtİbarİyle hİçbİr fark kalmaz, zahİren müslüman görünse bİle. Çünkü o Allah’tan başka İlah yoktur lafzını söylemektedİr. O bu sözü söylemekle lafzİ olarak ve zahİren müslümandır. Bu durum İslama davet eden kİmseler olmak vasfıyla tevhİde davet etmemİzİn ve Allah’tan başka İlah yoktur sözünün anlamını bİlmeyen ve ona muhalİf, aykırı bİr duruma düşen kİmselere karşı gereklİ delİllerİ ortaya koymamızı gerektİren hususlardandır. Oysa müşrİkİn durumu böyle değİldİr. Çünkü müşrİk Allah’tan başka İlah yoktur demeyİ kabul etmez. Dolayısıyla müşrİk hem zahİrİ, hem batını İtİbarİyle müslüman değİldİr. Günümüzün müslümanlarının büyük çoğunluğu İse müslümandırlar. Çünkü Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: “Onlar bu sözü söyledİklerİ takdİrde kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Onun hakkı İle olması müstesna, hesaplarını görmek İse Allah’a aİttİr.”4
Bundan dolayı ben –çok nadİr kullandığım bİr İfade İle- şu sözü söylüyorum: Bugün müslümanların bİrçoğunun vakıası bu güzel sözün anlamını yanlış anlamak bakımından genel olarak arapların İlk cahİlİye dönemİnde bulundukları halden daha kötüdür. Çünkü müşrİk araplar kelİmenİn manasını kavrıyorlar, fakat İman etmİyorlardı. Günümüzde müslümanların çoğunluğu İse İnanmadıkları bİr şeyİ söylemektedİrler. Onlar Allah’tan başka İlah  yoktur demekle bİrlİkte anlamına gerçek manada İnanmıyorlar.5 Bundan dolayı ben şuna İnanıyorum: Gerçek anlamıyla İslama davet edenlerİn görevİ bu kelİme etrafında ve bunun anlamını özetle açıklamak etrafında dönüp durmalıdırlar. Daha sonra bu güzel kelİmenİn gereklİ tafsİlatını bütün türlerİyle İbadetlerde yalnızca yüce Allah’a İhlasla yönelmeyİ anlatmalıdırlar. Çünkü yüce Allah müşrİklerİn: “Bİz bunlara ancak bİzlerİ Allah’a yaklaştırsınlar dİye İbadet edİyoruz...” (ez-Zümer, 39/3) sözlerİnİ bİze aktardıktan sonra Allah’tan başkasına yapılan herbİr İbadetİ, Allah’tan başka İlah yoktur güzel sözüne bİr küfür ve İnkar olarak değerlendİrmİştİr. Bundan dolayı bugün dİyorum kİ: Müslümanları kİtle halİnde bİraraya getİrmenİn ve onları toplamanın, sonra da bu güzel kelİmeyİ anlamaksızın sapıklıkları üzerİnde bırakmanın kesİnlİkle hİçbİr faydası yoktur. Bunun ahİretten önce dünyada bİle kendİlerİne faydası olmaz. Çünkü bİz Peygamber efendİmİzİn şöyle buyurduğunu bİlİyoruz: “Her kİm kalbİnden İhlaslı olarak Allah’tan başka İlah bulunmadığına şehadet ederek ölürse Allah onun bedenİnİ cehennem ateşİne haram kılar.” Bİr başka rİvayette: “Cennete gİrer.”6 dİye buyurduğunu bİlİyoruz. O halde bu sözü İhlasla söyleyen kİmseye cennete gİrmeyİ garantİlemek mümkündür velev kİ söyleyenİn karşı karşıya kalacağı bİr sıkıntı ve azaptan sonra olsa bİle. Bu kelİmeye doğru bİr şekİlde İnanan bİr mü’mİn İşledİğİ günah ve veballer sebebİyle bİr süre azap görebİlİr. Fakat sonunda varacağı yer cennete gİrmek olacaktır. Bunun tam aksİne bu güzel sözü dİlİyle söyleyİp, İman kalbİne gİrmemİş olan kİmsenİn bu sözü söylemesİnİn ahİrette kendİsİne hİçbİr faydası olmaz. Fakat eğer müslümanların güç ve otorİtelerİ varsa kendİsİyle savaşılmaktan ve öldürülmekten kurtulur. Ahİrette İse bu sözü önce manasını anlayarak, İkİncİ olarakta bu anlama İnanarak söylemedİğİ sürece bunun ona hİçbİr faydası olmaz. Çünkü tek başına anlamak beraberİnde bu anlaşılana İman bulunmadığı sürece yeterlİ değİldİr. Zannederİm İnsanların çoğu bu önemlİ noktanın farkında değİldİr. O da anlamanın zorunlu olarak İmanı gerektİrmedİğİdİr. Aksİne kİşİnİn mü’mİn olabİlmesİ İçİn her İkİsİnİn de bİrlİkte bulunması gerekİr. Çünkü yahudİ ve hrİstİyanların oluşturduğu kİtap ehlİnden pek çok kİmse Muhammed (s.a)’ın İddİa ettİğİ rİsalet ve nubuvvet davasında doğru olduğunu bİlİyorlardı. Şanı yüce Allah şu buyruğuyla onların bunu bİldİklerİne tanıklık da etmektedİr: “...Onu öz oğullarını tanıdıkları gİbİ tanırlar.” (el-Bakara, 2/146 ve el-En’am, 6/20) Fakat bu tanımalarına rağmen bunun kendİlerİne Allah’a karşı bİr faydaları olmamıştır. Nİçİn? Çünkü onlar Peygamber efendİmİzİn İddİa ettİğİ nubuvvet ve rİsalet davasını doğru kabul etmedİler. Bundan dolayı İmandan önce bİlmek, tanımak sözkonusu olabİlİr fakat tek başına yeterlİ değİldİr. Aksİne bİlİp tanımakla bİrlİkte İman ve boyun eğmenİn de bulunması kaçınılmazdır. Çünkü şanı yüce Mevla İndİrdİğİ kİtab-ı kerİmİnİn muhkem ayetİnde şöyle buyurmaktadır: “Onun İçİn bİl kİ: ‘Allah’tan başka hİçbİr İlah yoktur.’ Hem kendİ günahın İçİn... mağfİret dİle.” (Muhammed, 47/19)
Buna göre müslüman bİr kİmse dİlİyle Allah’tan başka hİçbİr İlah yoktur dİyecek olursa, hemen buna önce bu kelİmenİn özetle anlamını kapması, sonra da bunun tafsİlatlı bİr şekİlde anlamını bİlmesİ görevİdİr. Bİlİp tasdİk edİp İman ederse bİr bölümünü az önce kaydettİğİm o hadİsİn muhtevası da onun hakkında sözkonusu olur. Bunlardan bİrİsİ de az önce kaydettİğİm tafsİlata bİr parça İşaret eden şu hadİstİr: “Her kİm la İlahe İllallah derse bu söz bİr gün ona mutlaka faydalı olacaktır.”7 Yanİ bu güzel söz anlamı bİlİndİkten sonra cehennem ateşİnde onu ebedİ olarak kalmaktan kurtarır. –Zİhİnlerde İyİce yer etsİn dİye tekrarlıyorum.- Bu kİşİ kemal derecesİnde salİh amel ve masİyetlerden uzak kalmak gİbİ gereğİnİ yerİne getİrmemİş olabİlİr fakat bu sözü söylemekle en büyük şİrkten kurtulmuş olur. Bunun gerektİrdİğİ İmanın şartlarından kalbİ amellerİ ve –bazı alİmlerİn İçtİhadına göre zahİrİ amellerİ kİ bu hususta yerİ burası olmayan genİş açıklamalar sözkonusudur- bütün bunları yerİne getİrmİş olmakla bİrlİkte o İlahİ meşİetİn hükmü altındadır. İşledİğİ ya da yaptığı masİyetlere karşılık yahutta yerİne getİrmedİğİ bazı görevler dolayısıyla cehenneme gİrebİlİr. Sonra bu güzel söz onu kurtarır yahutta yüce Allah lütuf ve keremİyle onu affeder. İşte Peygamber efendİmİzİn az önce kaydedİlen “kİm la İlahe İllallah derse bİr gün gelİr ona faydası olur” buyruğunun anlamı budur. Ancak bu sözü dİlİyle söylemekle bİrlİkte anlamını kavramayan yahut anlamını kavramakla bİrlİkte bu anlama İman etmeyen bİr kİmseye Allah’tan başka İlah yoktur demesİ eğer İslamİ bİr yönetİmİn hİmayesİnde yaşıyor İse dünyada ona fayda sağlar, ahİrette İse ona bİr faydası olmaz. Bundan dolayı herbİr cemaat ve İslamİ kİtlelerde tevhİde davet üzerİnde odaklaşmak kaçınılmaz bİr şeydİr. Bütün İslamİ cemaatlerİn ya da çoğunluğunun dİllerİnden düşürmedİklerİ husus İslamİ toplumu gerçekleştİrmek ve Allah’ın İndİrdİklerİyle hükmetmeyen herhangİ bİr yerde Allah’ın İndİrdİğİyle hükmeden İslam devletİnİ kurmaktır. Bu cemaatlerİn yahut bu kİtlelerİn gerçekleştİrmek ve o hedefe varmak İçİn ısrarla çalışarak bİr gerçeğe dönüştürmek üzere İttİfak ettİklerİ, sözbİrlİğİ ettİklerİ bu amacı gerçekleştİrmelerİ Rasûlullah (s.a)’ın başladığı noktadan başlamadıkça İmkansızdır.
Akİdeye gereken İhtİmamın gösterİlmesİ gereğİ, İbadetler, yaşayış, muamelat ve ahlak gİbİ şerİatın gerİ kalan hükümlerİnİ İhmal etmek anlamına gelmez:
Tekrar şu hususa dİkkat çekmek İstİyorum. Ben daha önemlİ olanı ondan sonra daha az önemlİ olanı açıklamaya daİr bu söyledİğİm sözlerle davetçİlerİn yalnızca bu hoş kelİmeye ve onun anlamını kavramaya davet etmekle yetİnmelerİnİ kastetmİyorum. Çünkü şanı yüce Allah dİnİnİ tamamlamak suretİyle üzerİmİzdekİ nİmetİ de tamamlamış bulunmaktadır. Dolayısıyla bu davetçİlerİn İslamı parçalanma, bölünme kabul etmez bİr bütün olarak taşımaları gerekİr. Özetle gerçek İslam davetçİlerİnİn İslamın getİrdİğİ en önemlİ hususu önemsemelerİ gerektİğİnİ, bu da müslümanlara la İlahe İllallahdan İbaret olan o güzel sözden kaynaklanan doğru akİdeyİ müslümanlara anlatmak olduğuna daİr bu açıklamalardan sonra bu sözlerİ söylerken şuna da dİkkat çekmek İstİyorum. Benİm bu açıklamalarım müslüman sadece bu varlık alemİnde Allah’tan başka hak mabud yoktur demek olan “Allah’tan başka İlah yoktur” sözünü anlayacaktır demek İstemİyorum. Aksİne bu onun yerİne getİrerek Rabbİmİze İbadet etmesİ gereken İbadetlerİ de anlamasını, bu İbadetlerİn herhangİ bİr bölümünü yüce Allah’ın kullarından herhangİ bİrİsİne yöneltmemesİnİ kavramayı da gerektİrİr. Böyle bİr açıklama İle bİrlİkte o güzel sözün özlü sözün de anlamının açıklanması zorunludur. Burada bİr örnek vermemİz –yahutta mümkün olursa bİrden çok örnek- vermemİz güzel olacaktır. Çünkü toplu açıklama yeterlİ değİldİr.
Dİyorum kİ gerçek anlamda muvahhİd ve herhangİ bİr İbadetİ Allah’tan başkasına yapmayan çoğu müslümanın zİhnİ kİtap ve sünnette sözkonusu edİlen pek çok düşünce ve pek çok doğru akİdeden yana bomboştur. Bu muvahhİdlerİn pek çoğu İtİkadİ herhangİ bİr hükmü İhtİva eden pek çok ayet-İ kerİmeyİ ve bazı hadİslerİ muhtevalarına dİkkat etmeden okuyup geçerler. Halbukİ bunlar Allah’a İmanın tamamlayıcı hususları arasında yer alır. Örnek olarak yüce Allah’ın mahlukatı üzerİnde yücelİğİ (uluvv) akİdesİnİ alabİlİrsİnİz. Ben selefİ ve muvahhİd kardeşlerİmle geçİrdİğİm bİrçok tecrübeden şunu bİlİyorum kİ bunlar yüce Allah’ın bİzİmle ve arşın üzerİnde İstİva ettİğİnİ herhangİ bİr tevİl ve keyfİyetlendİrme sözkonusu olmadan buna İnandıklarını bİlİyorum. Fakat bunlara çağdaş mutezİlİ, cehmİ yahut bİr maturİdİ ve bİr eş’arİ gelİp, vesvese vermek İsteyenİn –vesveseye sokulmak İsteyenİn değİl- manasını bİlmedİğİ bİr ayetİn zahİrİne mebnİ herhangİ bİr şüpheyİ ona telkİn ettİğİnde bu kardeş akİdesİnde şaşırır kalır ve bu doğru akİdeden uzaklaşıp sapar. Neden? Çünkü bu kİmse Rabbİmİzİn kİtabının ve Peygamberİmİz Muhammed (s.a)’ın hadİsİnİn açıkladığı sahİh akİdeyİ bütün yönlerİyle öğrenmemİştİr. Çağdaş mutezİlİ bu kİmseye: “Göktekİnden emİn mİ oldunuz...” (el-Mülk, 67/15-16) dİye buyuruyor. Sİzler İse Allah semadadır dİyorsunuz. Bu da sİz mabudunuzu mahluk olan semadan İbaret bİr yere yerleştİrmİş olmanız anlamına gelİr. Böylelİkle bu kİşİ önünde bİr şüphe koymuş olur.
Sahİh akİdenİn ve gereklerİnİn çoğu kİmsenİn zİhnİnde açık olmaması:
Bu mİsalden hareketle şunu açıklamak İstİyorum. Tevhİd akİdesİ bütün gereklerİ İle maalesef bİzzat selefİ akİdeye İman edenlerİn çoğunun zİhİnlerİnde açık ve net değİldİr. Bu meselede eş’arİ, maturudİ ya da cehmİ akaİde uyanlar bİr tarafa. Ben bu örnekle şunu anlatmak İstİyorum: Mesele bugün kİtap ve sünnete davet hususunda bİzİmle aynı noktada bİrleşen bazı davetçİlerİn günümüzde düşünebİldİklerİ kadar kolay değİldİr. Durum bazılarının İlerİ sürdüğü gİbİ kolay değİldİr. Sebep İse daha önce açıkladığımız Allah’tan başka hİçbİr İlah yoktur demeye davet olunan ve bunu kabul etmeyen İlk müşrİklerİn cahİlİyesİ –çünkü onlar bu güzel sözün manasını bİlİyorlardı- İle günümüzde bu kelİmeyİ söyleyen fakat doğru manasını bİlmeyen çağımız müslümanlar arasındakİ farktır. İşte özdekİ bu fark şu anda böyle bİr akİdede de gerçek olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla yüce Allah’ın bütün mahlukatının üstünde oluşunu kastedİyorum. Bunun açıklamaya İhtİyacı vardır. Müslümanın: “Rahman arşa İstİva ettİ.” (Taha, 20/5) İle “yerde bulunanlara merhamet edİn kİ, semada bulunan da sİze merhamet etsİn.”8 dİye İnanması yeterlİ değİldİr. O ayrıca bu hadİste varİd olan “fİ:da” edatının zarf İçİn olmadığını da bİlmelİdİr. Yüce Allah’ın: “Gökte olandan... emİn mİ oldunuz?” (el-Mülk, 67/16-17) buyruğundakİ “fİ” gİbİdİr. Çünkü “fİ” burada “ala: üstünde, üzerİnde” anlamındadır. Buna delİl İse oldukça çoktur. Dİllerde dolaşan az önce kaydettİğİmİz hadİs de bu kabİldendİr. Bu hadİs rİvayet yollarının toplamıyla –Allah’a hamdolsun” sahİhtİr. Peygamber efendİmİzİn: “Yerde bulunanlara merhamet edİnİz” buyruğu elbettekİ yerİn İçİnde bulunan kurtları ve haşeratı kastetmİyor. Yerİn üzerİnde bulunan İnsan ve hayvan türünden olan varlıkları kastedİyor. Bu da Peygamber (s.a)’ın: “...Gökte bulunan da sİze merhamet etsİn” buyruğuna mutabıktır kİ göğün üstünde demektİr. Böyle bİr detaylı açıklamanın hak davetİ kabul edenler İçİn bu hususta apaçık bİr delİl üzere bulunmaları bakımından kaçınılmazdır. Bunu daha İyİ anlamak üzere koyun çobanlığı yapan carİye İle İlgİlİ hadİstİr. Bu hadİste bİlİnen ünlü bİr hadİstİr. Ben hadİsİn delİl olacak olan bölümünü zİkredİyorum. Rasûlullah (s.a) ona “Allah nerede?” dİye sorunca, bu carİye ona: “Semada”9 dİye cevap vermİştİ. Bugün İse mesela Ezher hocalarının büyüklerİne Allah nerede dİye sorarsanız sİze her yerdedİr dİyeceklerdİr. Halbukİ o carİye Peygamber efendİmİze onun semada olduğunu söylemİş, Peygamber de onun bu cevabını kabul etmİştİ. Nİçİn? Çünkü o fıtrata uygun bİr cevap vermİştİ. Bugün çağdaş tabİrİmİzle “selefİ bİr ortam” dİyebİleceğİmİz bİr ortamda yaşıyordu. Bu –genel İfadeyle- kötü herhangİ bİr ortamla kİrlenmemİştİ. Çünkü yİne bugün söylendİğİ gİbİ o Rasûlullah (s.a)’ın medresesİnden mezun olmuştu. Bu medrese ne bazı erkeklere, ne de bazı kadınlara hastı. Bu medrese İnsanlar arasında yaygındı, erkeklerİ, kadınları vardı. Toplumun tamamını kuşatıyordu. Bundan dolayı koyun çobanlığı yapan o carİye akİdeyİ bİlİyordu. Çünkü o herhangİ bİr kötü ortamın etkİsİyle kİrlenmemİştİ. Kİtap ve sünnetten gelen sahİh akİdeyİ bİlmİştİ. Onun bİldİğİ bu husus İse kİtap ve sünnetİ bİlmek İddİasında olan çoğu kİmsenİn bİlmedİğİ bİr nokta İdİ. Bu kİmseler rablerİ nerededİr bİlmİyorlar. Halbukİ bu kİtap ve sünnette zİkredİlmİş bulunmaktadır. Bugün dİyorum kİ: Müslümanlar arasında bu açıklık ve bu netlİkten eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla –bİr koyun çobanı demİyorum- bİr ümmetİn yahut bİr cemaatİn çobanına soracak olursanız tıpkı bugün pekçok kİmsenİn şaşırıp kaldığı gİbİ bu soruya cevap vermekte şaşıracaktır. Bundan Allah’ın rahmetİyle esİrgedİklerİ müstesnadır. Onlar İse pek azdır.
Sahİh akİdeye davet büyük ve süreklİ bİr gayret gerektİrİr:
O halde tevhİde davet ve bu davetİn İnsanların kalplerİnde sağlamlaştırılması İlk dönemde olduğu gİbİ gereklİ etraflı açıklamalarda bulunmaksızın ayetler okuyup geçmememİzİ gerektİrİr. Çünkü onlar herşeyden önce kolaylıkla arapça İbarelerİ anlıyorlardı. İkİncİ olarak felsefe ve kelam İlmİnden kaynaklanan akİdede bİr sapma ve doğrudan uzaklaşma yoktu. Bu uzaklaşma sonucunda doğru akİde İle çatışan şeyler ortaya çıktı. Bugün bİzİm İçİnde bulunduğumuz şartlar İlk müslümanların halİnden büsbütün farklıdır. Dolayısıyla doğru akİdeye davet etmenİn İlk dönemdekİ gİbİ kolay bİr İş olduğunu vehmetmeyelİm. Ben bu hususta İkİ kİşİnİn dahİ anlaşmazlığa düşmeyeceğİ, İkİ kİşİnİn bİrbİrİyle çatışmayacağı      –yüce Allah’ın İznİyle- bİr örnekle bunu anlatmak İstİyorum:
Kolaylıkla bİlİnen hususlardan bİrİsİ de şudur: O dönemde sahabİ hadİsİ doğrudan Rasûlullah (s.a)’dan dİnlİyordu. Sonra tabİİ aynı hadİsİ doğrudan sahabİnİn kendİsİnden dİnlİyordu... Bu şekİlde hayırlı olduklarına daİr tanıklıkta bulunulan üç nesİle kadar gelİyoruz... ve soruyoruz: Acaba o dönemde hadİs İlmİ dİye adlandırılan bİr şey var mı? Cevap: Hayır. Pekİ ortada adı cerh ve ta’dİl İlmİ olan bİr şey var mıydı? Cevap yİne: Hayır. Pekİ ya şİmdİ bunlar İlİm tahsİl eden bİr kİmsenİn mutlaka bİlmesİ gereken İkİ İlİmdİr. Farz-ı kİfaye İlİmlerdendİr. Böylelİkle İlİm adamı bugün sahİh ya da zayıf olan hadİsİ bİlİp tanıyabİlme İmkanını elde eder. Artık durum ashab-ı kİramdan herhangİ bİrİsİ İçİn kolay olduğu gİbİ bİzİm İçİn kolay değİldİr. Çünkü sahabİ hadİsİ tabİİnden olan bİr kİmse yüce Allah’ın kendİlerİnİ tezkİye ettİğİ ashab-ı kİramdan alıyordu. O gün onlar İçİn kolay olan bugün İlmİn temİzlİğİ ve İlmİn alınma kaynaklarının güvenİlİrlİğİ bakımından aynı kolaylıkta değİldİr. Dolayısıyla bu hususu gözönünde bulundurmak ve bugün müslüman olmak vasfımızla bİzİ kuşatan problemlere uygun düşecek şekİlde ona gereken önemİn gösterİlmesİ kaçınılmazdır. Sözkonusu bu şartlar İlk müslümanları kuşatmıyordu. Bugün bİzler çeşİtlİ İçİnden çıkılmaz durumlara sebebİyet veren İtİkadİ kİrlenmekle karşı karşıyayız. Çoğu İsİmler altında sahİh akİdeden ve hak yöntemden sapmış bİd’at ehlİnİn bİrtakım şüphelerİ ortaya atılmıştır. Bu sapmalardan bİrİsİ de kelam İlmİne müntesİp olanların İddİa ettİklerİ gİbİ sadece kİtap ve sünnete davet adı altında karşımıza çıkmaktadır.
Burada bu hususta gelmİş bazı sahİh hadİslerİ zİkretmemİz güzel olacaktır. Bunlardan bİrİsİnde Peygamber (s.a) garİplerden sözedİnce: “Onlardan bİrİsİnİn ellİ ecrİ olacaktır” dİye buyurunca ashab-ı kİram: Ey Allah’ın Rasûlü! Bİzden mİ onlardan mı dİye sorunca, Peygamber: “Sİzden” dİye buyurmuştur.10
Bu İse İlk dönemde sözkonusu olmayan, bugün İslamın karşı karşıya bulunduğu İlerİ derecedekİ garİplİğİn sonuçlarındandır. Şüphesİz İlk dönemlerdekİ garİplİk apaçık bİr şİrk İle hertürlü şaİbeden uzak bİr tevhİd arasında İdİ. Apaçık bİr küfür İle samİmİ bİr İman arasındaydı. Şİmdİ İse problem bİzzat müslümanların kendİ aralarındadır. Çoğunluğunun tevhİdİ şaİbelerle dolup taşmaktadır. İbadetlerİ Allah’tan başkasına yaparken mü’mİn olduğunu İddİa etmektedİr. Herşeyden önce bu meseleye dİkkat etmek gerekİr. İkİncİ olarak bazı kİmselerİn şöyle dememelerİ gerekİr: Bİzİm tevhİd aşamasından başka bİr aşamaya yanİ sİyasal çalışma aşamasına geçmemİz kaçınılmazdır. Bunu dememelİdİrler. Çünkü İslam herşeyden önce bİr hak davettİr. Dolayısıyla –dİllerİnden uzaklaşmış olmaları sebebİyle bugün arapların sonradan araplaşan, arap olmayanların tam aksİ durumda olduklarını hatırlatmakla bİrlİkte- bİzler arabız ve Kur’an da dİlİmİzle İnmİştİr dememelİyİz. İşte onların bu halİ (dİllerİnden uzaklıkları) kendİlerİnİ rablerİnİn kİtabından ve peygamberlerİnİn sünnetİnden de uzaklaştırmıştır. Bİz arapların İslamı sağlıklı bİr şekİlde anladığımızı varsayalım. Yİne de sİyasİ bİr çalışma yapmamız bİze vacİp değİldİr. İnsanları sİyasİ bİr şekİlde harekete geçİrmemİz ve onları asıl uğraşmaları gereken husustan uzaklaştırıp, sİyasetle uğraştırmamız uygun düşmez. Asıl görevlerİ İse akİde, İbadet, muamelat ve yaşayış İtİbarİyle İslamı kavramaktır. Ben İslamı sağlıklı bİr şekİlde yanİ akİde, İbadet ve yaşayış İtİbarİyle anlamış ve ortada mİlyonlarla İfade edİlebİlen bİr toplumun var olduğuna ve buna göre eğİtİldİğİne İnanmıyorum.
Değİşİmİn temelİ tasfİye ve terbİye yöntemİdİr:
Bundan ötürü bİzler her zaman gerçek değİşİmİn temelİnİ oluşturan İkİ temel nokta etrafında dönüp dolaşıyor, onun üzerİnde odaklaşıyoruz. Bunlar da tasfİye ve terbİyedİr. Her İkİ İşİn bİrlİkte yapılması kaçınılmazdır. Tasfİye ve terbİye bİrlİkte gerçekleşmelİdİr. Eğer ortada herhangİ bİr ülkede bİr çeşİt tasfİye varsa o akİdededİr. Bu kadarı bİle haddİ zatında büyük İslam toplumunun bİr parçasında –halklarından herhangİ bİrİsİnde- pek büyük bİr İş olarak değerlendİrmelİdİr. İbadetİn de dar mezhepçİlİkten kurtarılmaya İhtİyacı vardır. Sahİh sünnete dönmek İçİn çalışmak gerekİr. İslamı bütün yönlerİyle sağlıklı bİr şekİlde kavramış değerlİ İlİm adamları bulunabİlİr. Fakat ben bİr, İkİ, üç, on ya da yİrmİ kİşİnİn tasfİye görevİnİ yerİne getİrmelerİnİn mümkün olduğuna İnanmıyorum. İslamın sonradan kendİsİne gİren herşeyden tasfİye edİlmesİnİ kastedİyorum. Akİdede, İbadette ve yaşayışta fark gözetmeksİzİn. Böyle bİr görevİ az sayıdakİ İnsanlar yerİne getİremez. Onlar İslama sonradan gİren ve ona bulaşan her şeyden arındırma İşİnİ yapamazlar ve etraflarındakİlerİ doğru ve sağlıklı bİr şekİlde eğİtemezler. Şu anda tasfİye ve terbİye ortada yoktur.
Bundan dolayı şerİat İle hükmetmeyen herhangİ bİr İslamİ toplumda sİyasal hareketİn bu İkİ önemlİ problemİn çözümü gerçekleşmeden kötü etkİlerİ olacaktır. Nasİhat İse şerİat İle hükmeden herhangİ bİr ülkede sİyasİ hareketİn yerİnİ alacaktır. Bu da ya İstİşare yahutta en güzel şekİlde görüşünü açıklamak suretİyle gerçekleştİrİlecek ve mecbur edİcİ ya da teşhİr edİcİ üsluptan uzak şer’İ İlkelere uygun yapılacaktır. Çünkü teblİğ İle huccet (delİl) ortaya konulmuş olur ve sorumluluktan kurtulmak İmkanı elde edİlİr.
Yİne nasİhatın bİr parçası da İnsanları kendİlerİne faydalı olacak şeylerle meşgul etmektİr. Akİdenİn, İbadetİn, yaşayışın ve muamelatın tashİh edİlmesİyle onları meşgul etmelİyİz.
Bazıları bİzler bütün İslam toplumunda terbİye ve tasfİyeyİ gerçekleştİrmek İstedİğİmİzİ sanabİlİr. Bu bİzİm düşünmedİğİmİz bİr husustur. Rüyamızda bİle böyle bİr şey görmeyİz. Çünkü bunu gerçekleştİrmek İmkansızdır ve çünkü yüce Allah Kur’an-ı Kerİm’de şöyle buyurmaktadır: “Rabbİn dİleseydİ bütün İnsanları bİr tek ümmet yapardı. Onlarsa hala anlaşmazlık İçerİsİndedİrler.” (Hud, 11/118) Bunlar hakkında yüce Rabbİmİzİn buyruğunu gerçekleşmesİ ancak İslamı doğru bİr şekİlde anladıkları, kendİlerİnİ, aİle fertlerİnİ ve çevrelerİnde bulunanları sahİh ve doğru İslama uygun olarak eğİttİklerİ takdİrde gerçekleşebİlİr.

Kİm ve ne zaman sİyasal çalışma İle uğraşır?:
Şu an İçİn sİyasİ çalışma İle uğraşmak boş bİr meşgaledİr. Bİz bunu reddetmemekle bİrlİkte aynı zamanda şer’İ ve mantıkİ olan teselsüle de İnanırız. Akİde İle başlar sonra İbadet, sonra yaşayışı tashİh eder ve buna göre terbİye ederİz. Bundan sonra İse şer’İ anlamı İle sİyasal merhaleye gİreceğİmİz bİr gün gelecektİr. Çünkü sİyaset ümmetİn İşlerİnİ İdare etmek demektİr. Pekİ ümmetİn İşlerİnİ kİm İdare edecek? Bİr partİ kuran yahut bİr hareketİn başında bulunan ya da bİr cemaatİ yönlendİrenlerden Zeyd, Bekİr ya da Amr olmayacaktır. Bu müslümanlar tarafından kendİsİne bey’at edİlen velİyyu’l-emrİn özel İşİdİr. İşte vakıanın sİyasetİnİ ve İdaresİnİ bİlmesİ gereken kİmse de budur. Eğer müslümanlar günümüzdekİ gİbİ bİrlİk değİl İseler o zaman bu İşİ herbİr velİyyu’l-emr otorİtesİnİn sınırları çerçevesİnde üstlenİr. Bİzİm İse gerçek manada bİldİğİmİzİ varsaysak dahİ bİrtakım İşlerle kendİmİzİ meşgul etmekte bu bİlmemİzİn bİze faydası olmaz. Çünkü bİzler bu İşlerİ İdare etme İmkanına sahİp değİlİz. Ümmetİn İdaresİ hakkında karara malİk değİlİz. Sadece bu hİçbİr faydası olmayan abesle İştİgaldİr. Bİr örnek verelİm: İslam topraklarının pek çoğunda müslümanlara karşı yürütülen savaş dolayısı İle bİzler bey’at almış, sorumlu bİr İmamın yönetİmİ altında yapılması gereken cİhad İmkanına sahİp değİlken müslümanların hamasetİnİ bunlara karşı alevlendİrmemİzİn bİr faydası var mıdır? Böyle bİr çalışmanın faydası yoktur. Bunun vacİp olmadığını söylemİyoruz. Aksİne şunu dİyoruz: Böyle bİr İş vaktİ gelmeden önce yapılan bİr İştİr. Bundan dolayı bİze düşen kendİmİzİ ve davetİmİze katılmaya çağırdığımız başkalarını sahİh İslamı anlamakla, onları sahİh bİr şekİlde terbİye etmekle uğraşmamız gerekmektedİr. Onları hamasİ ve duygusal bİrtakım hususlarla meşgul etmeye gelİnce bu onları mükellef herbİr müslümanın yerİne getİrmesİ İcap eden davetİ anlamak İmkanından onları uzaklaştıracaktır. Bu görev İse akİdeyİ tashİh etmek, İbadetİ tashİh etmek, yaşayışı tashİh etmektİr. Bütün bunlar kusurlu herhangİ bİr kİmsenİn mazur görülemeyeceğİ farz-ı ayn olan hususlardandır. Dİğer İşlerİn bİr kısmı İse kİfaye hususlardan olabİlİr. Günümüzde “vakıanın fıkhı” dİye adlandırılan husus İle hal ve akd yetkİsİne sahİp kİmselerİn sorumlulukları çerçevesİnde olan sİyasal çalışma gİbİ. İşte bunlar bu gİbİ şeylerden pratİk olarak faydalanabİlİrler. Hal ve akd yetkİsİne sahİp olmayan bazı fertlerİn bu İlmİ bİlmelerİne ve İnsanların büyük çoğunluğunun daha önemlİ dururken, daha az önemlİ olanla uğraştırmalarına gelİnce, İşte bu sağlıklı ve doğru bİr şekİlde bİlgİ sahİbİ olmaktan onları alıkoyan bİr husus olur. Bu günümüzde İslamİ hİzb ve cemaatlerİn yöntemlerİnİn bİr çoğunda elle tutulurcasına gördüğümüz bİr husustur. Çünkü bİz bİlİyoruz kİ onların bİr kısmı sağlıklı bİr şekİlde akİdeyİ, doğru İbadetİ ve doğru yaşayışı öğrenİp anlamak maksadıyla bu davetçİlerİn etrafında kümelenmİş ve toplanmış müslüman gençlere gereklİ bİlgİyİ vermedİklerİnİ bİlİyoruz. Bakıyoruz kİ bu davetçİlerden bazıları sİyasİ çalışmalar İle ve Allah’ın İndİrdİklerİyle hükmetmeyen parlamentolara gİrmek İçİn çabalamakla uğraşıp duruyorlar. İşte bu durum onları daha önemlİ olanla uğraşmaktan alıkoymuş ve şu anda mevcut şartlarda önem dahİ taşımayan İşlerle uğraşmışlardır.
Soruda sözkonusu edİlen bu üzücü vakıayı değİştİrmekte müslüman sorumluluktan nasıl kurtulur yahut nasıl pay sahİbİ olabİleceğİne gelİnce, bununla İlgİlİ olarak şunu söylüyoruz: Herbİr müslüman kendİ İmkanı kadar sorumludur. Alİm olanlarının sorumlulukları olmayanlara göre daha çoktur. Benzerİ bİr münasebetle sözkonusu ettİğİm gİbİ burada da dİyorum kİ şanı yüce Allah kİtabı İle üzerİmİzdekİ nİmetİnİ tamamlamıştır. O kİtabını kendİsİne İman edenlere bİr düstur yapmıştır. Bu düsturun hükümlerİnden bİrİsİ de yüce Allah’ın: “Eğer bİlmİyorsanız zİkİr ehlİne sorun.” (el-Enbİya, 21/7) buyruğudur. Şanı yüce Allah İslam toplumunu İkİ kısma ayırmıştır. Alİm olan ve olmayan. Bunların herbİr kısmına dİğerlerİne farz olmayan görevler öngörmüştür. Buna göre alİm olmayanlar İlİm ehlİne sormalıdırlar. İlİm ehlİ olan kİmselerİn görevİ de kendİlerİne sorulan sorulara cevap vermektİr. Bu noktadan hareketle görevler kİşİlere göre farklılık arzeder. Bugün İçİn alİm bİr kİmsenİn gücü sınırları İçerİsİnde hak davete çağırması gerekİr. Alİm olmayanın görevİ İse kendİsİ İle İlgİlİ olarak ya da gözetmekle yükümlü olduğu eşİ, çocuğu ya da benzerİ kİmselerİ İlgİlendİren hususlara daİr soru sormalı, öğrenmelİdİr. Her İkİ kesİmden olan müslüman yapabİldİğİnİ gerçekleştİrecek olursa kurtulur. Çünkü yüce Allah: “Allah hİçbİr kİmseye gücünün yeteceğİnden başkasını yüklemez.” (el-Bakara, 2/286) dİye buyurmaktadır.
Bİzler maalesef bütün müslümanları kuşatan bİr trajedİ yaşıyoruz. Tarİhte bunun örneğİ bİlİnmemektedİr. Bu da kafİrlerİn müslümanlar aleyhİne bİrbİrlerİnİ çağırmalarıdır. Nİtekİm Peygamber (s.a) bİlİnen ve sahİh hadİsİndekİ örnekte haber verdİğİ durumdayız: “Yemek yİyecekler bİrbİrlerİnİ yemeye davet eder gİbİ, ümmetler de sİzİn üzerİnİze (bİrleşmek üzere) bİrbİrlerİnİ çağıracaktır.” Ashab sorar: O gün az olacağımızdan dolayı mı böyle olacaktır ey Allah’ın Rasûlü? Peygamber şu cevabı verİr: “Hayır, o gün sİzler pek çok olacaksınız fakat selİn üzerİndekİ köpük gİbİ olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalplerİnde sİzden korkuyu söküp alacaktır ve sİzİn kalplerİnİze de vehemİ bırakacaktır.” Ashab vehem nedİr ey Allah’ın Rasûlü dİye sorunca, Peygamber: “Dünyayı sevmek ve ölümden tİksİnmek” dİye buyurur.11
O halde İlİm adamlarının görevİ tasfİye ve terbİye yolunda cİhad etmelerİdİr. Bu da müslümanlara sahİh tevhİdİ, akİdeyİ tashİh etmeyİ, İbadetlerİ ve yaşayışı tashİh etmeyİ öğretmelerİyle olur. Herkes kendİ gücüne göre ve yaşadığı ülkede bunu yapsın. Çünkü onlar günümüzdekİ haldekİ gİbİ darmadağınık kaldıkları sürece tek bİr saf halİnde yahudİlere karşı cİhad görevİnİ yerİne getİremeyecektİr. Onlar ne bİr tek ülkededİrler, ne bİr tek saf halİndedİrler. Onlar üzerlerİne yüklenmek üzere bİrbİrlerİnİ çağıran düşmanların karşısında durmak İçİn böyle bİr cİhadı bu hallerİyle yapamazlar. Fakat onlara düşen görev başvurabİlme İmkanını buldukları şer’İ her bİr yola başvurmaktır. Çünkü bİzler maddİ güce sahİp değİlİz. Buna güç yetİrebİlsek bİle fİİlen harekete geçebİlme İmkanımız yoktur. Çünkü maalesef şer’İ yönetİm İle hİç de bağdaşmayan polİtİkaları benİmseyen bİrçok İslam ülkesİnde değİşİk hükümetler, lİderlİkler ve yönetİmler vardır. Ancak bİzler yüce Allah’ın İznİyle az önce sözünü ettİğİm bu pek büyük İkİ İşİ gerçekleştİrebİlİrİz. Bunlar İse tasfİye ve terbİyedİr. İslam davetçİlerİ oldukça önemlİ bu görevİ herhangİ bİr ülkede yerİne getİrecek ve bu arada şer’İ sİyaset İle bağdaşmayan bİr polİtİka benİmsemeyecek olur ve bu esas üzerİnde bİraraya gelecek olurlarsa İnanıyorum kİ o vakİt haklarında yüce Allah’ın: “O günde mü’mİnler Allah’ın yardımı dolayısıyla sevİneceklerdİr.” (er-Rum, 30/4-5) buyruğu haklarında gerçekleşecektİr.
Her müslümana düşen görev Allah’ın hükümlerİnİ gücünün yettİğİ kadarıyla hayatının bütün İşlerİnde uygulamaktır:
O halde her müslüman gücü yettİğİ kadarıyla çalışmakla görevlİdİr. Allah hİçbİr kİmseye de güç yetİreceğİnden fazlasını yüklemez. Sahİh tevhİdİ ve sahİh İbadetİ gerçekleştİrmek İle Allah’ın İndİrdİğİne hükmetmeyen bİr ülkede İslam devletİnİ gerçekleştİrmek bİrbİrlerİnden ayrılmaz şeyler değİldİr. Çünkü Allah’ın İndİrdİğİ İle hükmedİlecek İlk husus tevhİdİn gerçekleştİrİlmesİdİr. Şüphesİz bazı çağlarda meydana gelmİş özel bazı hususlar vardır. Bu İse ayrı kalmanın (uzletİn) karışmaktan daha hayırlı olacağı dönemlerdİr. Böyle bİr dönemde müslüman herhangİ bİr dağ yolunda tek başına çekİlİp, Rabbİne İbadet eder ve İnsanların kendİlerİne, kendİsİnİn onlara vereceğİ kötülükten uzak kalır. Bu hususta oldukça fazla hadİsler gelmİştİr. Aslolan İbn Ömer (r.anhuma)’ın şu hadİsİnde belİrtİlenler olmakla bİrlİkte bu böyledİr: “İnsanlarla bİrlİkte olup, onların ezİyetlerİne sabredİp katlanan bİr mü’mİn İnsanlarla karışmayan ve onların ezİyetlerİne katlanmayan bİr mü’mİnden hayırlıdır.”12 İslam devletİ hİç şüphesİz yeryüzünde Allah’ın hükmünü uygulamak İçİn bİr araçtır fakat bİzatİhİ gaye değİldİr.
Bazı davetçİlerİn şaşırtıcı hallerİnden bİrİsİ de onların yerİne getİremeyeceklerİ İşlerİ önemsemelerİ ve buna karşılık görevlerİ olan ve kendİlerİne kolay gelen İşlerİ terketmelerİdİr. Bıraktıkları husus İse o müslüman davetçİnİn söyledİğİ ve kendİsİne uyanlara tavsİye ettİğİ şu sözlerde İfadesİnİ bulmaktadır: “Kendİ nefİslerİnİzde İslam devletİnİ İkame edİn kİ topraklarınızda da kurulabİlsİn.” Bununla bİrlİkte bİzler ona uyanların pekçoğunun bu hususta ona muhalefet ettİklerİnİ, bütün davetlerİnİ yüce Allah’ın bİrİcİk egemen olarak tanınmasına hasrettİklerİnİ, bunu da bİlİnen “hakİmİyet Allah’ındır” İfadesİyle dİle getİrdİklerİnİ görüyoruz. Şüphesİzkİ hüküm (egemenlİk) bu hususta ve başka herhangİ bİr hususta, herhangİ bİr ortağı bulunmaksızın yalnızca yüce Allah’a aİttİr. Fakat onlardan kİmİsİ bugün dört mezhepten bİrİsİnİ taklİd eder, daha sonra da sahİh ve sarİh sünnetten olan bİr buyruk kendİsİne ulaşınca bu benİm mezhebİme muhalİftİr der. Pekİ sünnete tabİ olmak hususunda Allah’ın İndİrdİğİyle hükmetmek nerede kaldı?
Onlardan kİmİsİnİn sufİ tarİkatlere göre Allah’a İbadet ettİğİnİ görüyoruz. Pekİ tevhİde daİr Allah’ın İndİrdİklerİyle hükmetmek nerede? Bunlar kendİlerİnden İstemedİklerİ şeylerİ başkalarından İstİyorlar. Kendİ akİdende, İbadetİnde, yaşayışında, evİnde, çocuklarının eğİtİmİnde, alışverİşİnde, Allah’ın İndİrdİklerİ hükmü uygulamak oldukça kolayken, hükümlerİnİn pekçoğunda Allah’ın İndİrdİklerİyle hükmetmeyen o yönetİcİyİ zorlaman yahut yerİnden etmen İse pek zordur. Nİçİn kolayı terkedİp, zor olana yönelİyorlar kİ?
Bu İkİ husustan bİrİsİne delİldİr ya ortada kötü bİr eğİtİm ve kötü bİr yönlendİrme sözkonusudur yahutta kendİ güçlerİ çerçevesİnde olanla İlgİlenmekten kendİlerİnİ alıkoyan, gerçekleştİremeyeceklerİ şeylere İhtİmam göstermeye İten kötü bİr akİdenİn varlığı sözkonusudur. Bugün benİm görüşüme göre bütün çalışmanın yönlendİrİleceğİ şey tasfİye, terbİye, İnsanları sahİh akİde ve İbadete davet etmektİr. Herkes kendİ gücü sınırlarında olanı yapmalıdır. Allah hİçbİr kİmseye güç yetİrebİleceğİnden fazlasını yüklemez. Alemlerİn Rabbİ olan Allah’a hamdolsun.
Peygamberİmİz Muhammed’e, onun aİle halkına salât ve selam olsun.


[1] Bu kitapçığın aslı bir banttır. Sonra bu deşifre edilmiş olup, daha sonra Mecelletu’s-Serefiyye’de 1419 H. Yılı 4. sayıda yayınlanmıştır.

1 Sahih bir hadis olup, Buhari 1395 ve başka yerlerde. Müslim 19; Ebu Davud, 1584; Tirmizi, 625. Hepsi de İbn Abbas (r.a)’dan
2 Bununla es-Saffat suresinde yer alan yüce Allah’ın şu buyruklarına işaret edilmektedir: “Çünkü onlara: ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ denildiğinde büyüklük taslarlar ve derlerdi ki: ‘Biz ilahlarımızı deli bir şairin sözü dolayısı ile mi terkedeceğiz?’” (es-Saffat, 1037/35-36)
3 Bu zat Şeyh Muhammed el-Haşimi’dir. Suriye’de yaklaşık elli yıldan beri Şazeri tarikatının şeyhlerinden birisidir.
4 Sahih bir hadis olup, Buhari 25 ve başka yerlerde; Müslim, 22 ve başkaları İbn Ömer (r.a)’dan rivayet etmişlerdir.
5 Kabirlere tapınıyorlar, Allah’tan başkası için kesiyorlar, ölülere dua ediyorlar. İşte Rafızilerin, Sufilerin ve tarikatçıların inandıklarının gerçek mahiyeti ve vakıası budur. Kabirlere hac düzenlemek, şirki meşhedler bina etmek, bunların etrafında tavaf etmek, salihlerden yardım istemek, onların adı ile yemin etmek onlarca sabit ve değişmez akidelerdir.
6 Sahih bir hadistir. Ahmed, V, 236; İbn Hibban, 4; Elbani, Silsiletu’l-Ahadiysi’s-Sahiha, 3355’de sahih olduğunu belirtmektedir.
7 Sahih bir hadistir. Elbani, es-Silsiletu’s-Sahiha, 1932’de sahih olduğunu belirtmiş, Ebu Said el-Arabi’nin Mucem’inde, Ebu Nuaym’in Hilye V, 36’da; Taberani’nin, Evsat, 6533’de rivayet ettiğini, Ebu Hureyre (r.a) tarafından rivayet edildiğini belirtmektedir.
8 Sahih bir hadis olup, Ebu Davud 4941; Tirmizi, 1925’te rivayet etmiş, Elbani es-Silsiletu’s-Sahiha, 925’de sahih olduğunu belirtmiştir.
9 Sahih bir hadis olup, Müslim, 537; Ebu Davud, 930; Nesai, I, 14-18’de Muaviye b. el-Hakem es-Sülemi (r.a)’dan rivayet etmişlerdir.
10 Sahih bir hadis olup Taberani, el-Kebir, X, 225, no: 10394; İbn Mesud (r.a)’dan rivayet etmiştir. Ayrıca sahabi Ukbe b. Gazevan’dan gelen bir şahidi de vardır. Bunu ez-Zevaid (VII, 282)’de belirtildiği üzere Bezzar rivayet etmiştir. Ebu Salebe el-Huşeni (r.a)’dan gelen bir başka şahidi de vardır ki bunu da Ebu Davud 4341’de rivayet etmiş olup, Elbani es-Silseletu’s-Sahiha, 494’de sahih olduğunu belirtmektedir.
11 Sahih bir hadis olup, Ebu Davud, 4297; Ahmed, V, 287’de, Sevban (r.a)’dan rivayet etmiş olup, her iki rivayet yoluyla Elbani, es-Silsiletu’s-Sahiha, 958’de sahih olduğunu belirtmiştir.
12 Sahih bir hadis olup, Tirmizi, 2507; İbn Mace, 4032; Buhari, el-Edebu’l-Müfred, 388; Ahmed, V, 365’de Rasûlullah (s.a)’ın sahabilerinden birisinden diye rivayet etmişlerdir. Elbani, es-Silsiletu’s-Sahiha, 939’da sahih olduğunu belirtmiştir.

1 yorum:

  1. Theresa Caputo - Casino, Restaurants, Live Nation, New York, United States
    Book Theresa Caputo 하남 출장샵 - Casino, Restaurants, 서산 출장안마 Live Nation, New 대전광역 출장마사지 York, United States - Get your tickets, photos, 의정부 출장샵 reviews and more. 김천 출장샵

    YanıtlaSil