31 Mart 2013 Pazar

FIRKALARIN TARİHSEL SÜREÇTE 73 FIRKA HADİSİNE BAKIŞI

FIRKALARIN TARİHSEL SÜREÇTE 73 FIRKA HADİSİNE BAKIŞI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME “Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan) ayetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir (yoruma açık ayetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere) tabi olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini (yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde ileri gidenler ise: "Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır" derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab. Ali İmran-7” “Ey iman edenler Allah'a ve Resûl'e itaat edin ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Bundan sonra eğer bir hususta ihtilâfa düşerseniz, o taktirde Allah'a ve ahiret gününe îmân ediyorsanız, onu Allah'a ve Resûl'üne götürün. İşte bu daha hayırlı ve en güzel te’vildir.Nisa-59” Ebu Hureyre (r.a.)'den (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.) (şöyle) buyurmuştur: "Yahudiler ve hiristiyanlar yetmiş bir, ya¬hut yetmiş iki fırkaya aynl(rmşlar)dı. Hıristiyanlar da yetmiş bir, yahut yetmiş iki fırkaya ayrılmışlardı. Benim ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır."Ebu Davud-4596 Ebû Âmir el-Hevzenî'den (rivayet edilmiştir), dedi ki: (Bu¬gün) Muaviye İbn Ebi Süfyan, aramızda (ayağa) kalkarak dedi ki: Şunu iyi bilin ki Rasûlullah (s.a.) (birgün) bize bir hutbe okumak üzere aramız¬da (ayağa) kalkıp (şöyle) buyurdu: "Dikkat ediniz! Sizden önceki kitap ehli yetmiş iki dini fırkaya ay¬rılmışlardı. Bu (İslam) ümmet (i) de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır (Bunlardan) yetmişiki fırka cehennemlik bir tanesi de cennetliktir. Bu (cennetlik olan fırka) ehl-i sünnet ve'I-cemaattir." (Bu hadisin ravilerinden) İbn Yahya ile Amr b. Osman rivayetlerine (şu sözleri de) eklemişlerdir. "Benim ümmetimden bir takım cemaat¬lar zuhur edecektir ki onlara bu bidatlar, kuduz hastalığının sahibin (in için)e, işlediği gibi işleyecek, işlemediği bir damar ve eklem kalma¬yacak."Ebu Davud-4597 2. Sapık Kimselerden Uzak Kalmak [(Sapık Kimselerle) Tartışmak Ve Kur'an'da Bulunan Müteşabih Ayetlere Sarılmak Yasaklanmıştır.] Aişe (r.a.)'den (rivayet olunmuştur:) Dedi ki: Rasûlullah (s.a.) "Kitabı sana o indirdi. Onun bazı âyetleri açık anlamlıdır" [31] (mealin¬deki) ayeti, "Akl-i selim sahibleri (nden başkası düşünüp anlamaz)" [32] sözüne kadar okudu ve: Kur'an-ı Kerinı'den, müteşabih olan ayetlere sarılanları gördüğünüz zaman (şunu unutmayınız ki); onlar Allah'ın, (Al-i İmran suresinin yedinci ayetinde kendilerini "kalplerinde eğrilik olanlar" diye) isimlendirdiği kimselerdir. Binaenaleyh, onlar (la otu¬rup konuşmak)dan kaçınınız." buyurdu…Ebu Davud-4598 Bu hadislerin tamamı Şeyh Albani tarafından sahihlenmiştir. İslâm ümmetinin 73 fırkaya ayrılacağını, bunlardan yalnızca birinin kurtulacağını beyan eden ve 73 fırka hadisi olarak meşhur olan hadis, İslâm düşünce tarihinde bir mezhep müntesibinin, İslâm toplumu içerisindeki diğer mezhebe bakışını belirleyen ve onlarla gireceği ilişkiyi şekillendiren bir etkiye sahip olmuştur. Farklı rivayet şekilleri bulunmakla birlikte, bu hadisin en meşhur rivayet şekli yukarıdaki gibidir.Hadisi Tirmizi ve İbni Mace’de tahric etmişlerdir. İslam ümmetinin arasında birtakım ihtilaflar olacağı Nisa-59’da zaten bildirilmiştir.İslamda temel itikadi ayrılıklar Müteşabih ayetlerin hevaya göre te’vil edilmesi sonucu çıkmıştır.Üstelik açık bir şekilde Ali İmran7.ayetle sakındırıldığı halde.Madem ki bir ihtilaf ve kalplerinde eğrilik olanların bir fitnesi ortaya çıkmış ve ümmet bir fitne ile karşı karşıya kalınmıştır.O zaman çözümün öncelikli olarak yine Allahın kitabında araması gerekir. Çünkü Nisa-59’da böyle emredilmektedir.Bu ayet hem ihtilafın insanlar arasında vuku bulup,Allahın kitabında olmadığınıbildirmrktedir.Hem de ihtilaf vukuunda Kitap ve Sünnete başvurmanın farziyyetini belirterek bunun Allaha ve ahret gününe iman eden ettim diyenlerin yolunun bu olması gerektiğini bildirmektedir.Ve en güzel ve hayırlı te’vilinde ancak Kitap ve Sünnet olduğunu beyan etmektedir.Yani 73 fırka hadidi sadece yalın olarak bu hadisin tarihsel süreçte meydana gelen oluşumlara bağlanamazBu fırkaları ihdas eden kişilerin islamı yaşama ve anlama şekilleriyle de doğrudan ilişkilidir.Öncelikli olarak hadisin sayısal bir değer ifade edip etmediğine dair tarihsel süreçte fırkalara mensup alimlerin sözlerini inceleyeceğiz. Hadis üzerinde düşünüldüğünde, zihinde bir takım sorular uyanmaktadır. Mesela, bu hadisteki 73 sayısı ne anlam ifade etmektedir? Hakikate tekabül eden bir sayıya mı işaret etmekte yoksa çokluktan kinâye olarak mı kullanılmaktadır? Ayrıca bu sayı ana fırkaların sayısı mıdır? Eğer böyleyse hiçbir müellif, ana fırkaların sayısını 10-12’den yukarı çıkaramamıştır. Tâli kollarıyla birlikte ana fırkalar kastedilmişse, bu takdirde 73 sayısı rahatlıkla aşılabilir. Öte yandan fırka kabul edilmenin kriteri ne olacaktır ve bu 73 fırkanın kimliğini kim ve nasıl tespit edecektir? Şayet 73 sayısı çokluktan kinâye olarak kullanılmış ise, bu durumda Yahudilerin 71, Hıristiyanların 72, Müslümanların 73 fırkaya ayrılmaları ne anlama gelmektedir? Yahudiler 71, Hıristiyanlar 72 fırkaya ayrılmış iken, İslâm fırkalarının 73 ve dolayısıyla onlardan bir fazla oluşunun sebebi hususunda, Hz. Peygamber’in bununla, İslâmiyet’in Yahudilik ve Hıristiyanlık’a nispetle daha çok meziyetlere sahip olduğunu ifade etmek ve üç din arasında bir mukayesede bulunup nispet tesis etmek istediği, bu fazlalığın İslâm Dini’nin özelliği ve Müslümanlara tanınmış olan düşünce hürriyetinde aranması gerektiği dile getirilmiştir.Bu iddia Mu’tezileye aittir. Mu’tezile “kurtuluşa eren fırkanın bir tane olup geriye kalanların hepsinin cehennemlik olmasını, İslâm’ın tanıdığı düşünce hürriyeti ile açıklamak pek tutarlı olmadığını da iddia etmiştir.Bu fırka aklı ilahlaştırıp vahyi değersizleştirmeleri ile tanınmıştır.Meşhur Mutezili Amr İbn Ubeyd Aklına uymaymadığında Peygamberi ,atta Allah (c.c)ı bile sorguya çekerim demesi ile bilinen biridir. Bazı müşteşrikler 73 fırka ile alakalı bir hadisin bulunduğunu, ancak yanlış anlaşıldığını, hadisteki 73 hasletin 73 fırkaya dönüştürülerek bu yanlışın tek tek 73 fırka sıralayan bir anlayışa zemin hazırladığını iddia etmişlerdir . Bunun sebebinin ise Yahudilik ve hristiyanlığa bir üstünlük nispeti olduğunu söylemişlerdir.Gene bu hadisin Hz. Peygamber’in “iman 70 küsur şubeye sahiptir” şeklinde söylediği başka bir hadisten çıkarılmış olduğunu da ileri sürmüşlerdir.. Nitekim Montgomery Watt da, “Kendi dinî grubunun meziyetleri ileövünen bir Müslüman anlaşılabilir ama mezheplerin çokluğu hiç de övünülecek bir şey değildir. Yetmiş üç fırka hakkındaki bu hadis, nasıl olup da Müslümanlar arasında genel bir kabul görmüştür.? Belki de bir grup, diğer yetmiş iki fırka Cehennem’e giderken kendilerinin kurtuluşa eren fırkaya mensup olduklarını iddia etmekle mutlu olmuştur” Diyerek bunu Müslümanları bir aşağılama vesilesi olarak kullanmıştır. Nitekim bu hadis, kendisini hadiste bildirilen fırka-i nâciye olarak gören fırka müntesipleri tarafından haklılıklarını meşrulaştırma ve kendisi dışındaki diğer fırkaları da cehennemlik ve Ehl-i Bid‘at olarak damgalayarak marjinalleştirme vasıtası olarak kullanılmıştır. Ümmetin 73 fırkaya ayrılıp 72’sinin Cehennem’e, sadece birinin Cennet’e gideceğine dair rivayetler ile ‘Kaderiyye’nin ümmetin mecûsîleri’(Ebû Dâvûd, Sünne, 17; İbn Mâce, Mukaddime, 10.) olduğu, ‘Hâricîlerin okun yaydan çıktığı gibi dinden çıktıkları’( Buhârî, Fezâilu’l-Kur‘an, 36, Menâkıb, 25, Edeb, 95, İstitâbe, 5, Tevhid, 23; Müslim, Zekat, 47; Tirmizî, Fiten, 22; Ebû Dâvûd, Sünne, 31; Nesâî, Tahrim, 26, Zekat, 79; İbn Mâce, Mukaddime, 12. ) şeklindeki Hz. Peygamberden rivayet edilen, sahih hadisler ortaya “tekfir” problemini çıkarmıştır. Zira, Hz. Peygamber’in bu derece yerdiği ve Cehennem’e gideceğini haber verdiği bu fırkaların müntesiplerinin iman noktasındaki durumları ne olacaktır? Bu noktada, Şehristânî’nin (548/1153) belirttiği gibi, ehl-i ehvânın tekfiri meselesinde, fıkıh usulcüleri arasında ihtilaf bulunmakta, mezhepte aşırı ve mutaassıp olan kişiler, muhaliflerini küfre ve dalâlete nispet ederken, müsâmahakâr olanlar ise arayı bulmaya çalışmakta ve tekfire başvurmamaktadır. Mesela, Eş‘arî, Hz. Peygamber’in vefatından sonra ortaya çıkan birbirlerine muhalif fırkaları dışlamak yerine, ‘İslâm’ın onları birleştirdiğini ve topladığını’ söyleyerek, İslâm dairesi içerisinde kabul etmeyi tercih eder.Şeyhul İslam ibn Teymiyye’de “Ümmetim 73 fırkaya ayrılır”derken Peygamber’in bu fırkaları İslam dairesinin içinde saydığını söylemiştir.İbni Teymiyye tekfir meselesinde Cehaletin mazeret olduğu ancak herkes için her meselede bu kuralın geçerli olmadığını söyler.Bu insanlara hüccet yani delil beyan edildikten sonra tevbeye davet edilmesi gerektiğini ancak bundan sonra tekfirin gündeme gelebileceğini belirtir.İbni teymiyye sapık fırkalar konusunda tam bir otoritedir.Minhac-us sunne adlı eseri tamamen bu konuları kapsamaktadır. Tekfir meselesi, doğuracağı sonuçlar itibariyle hassas bir konudur. Bunun sınırları âlimden âlime değişse de herkes, tekfirin işletilebileceği durumların olduğu kanaatindedir. Yerinde tekfirin lüzumu ile yersiz tekfirin tehlike ve zararları hakkında İbniTeymiyyenin risalelerine başvurulabilir. Tekfirin hem dünyaya hem ahirete yönelik ciddî sonuçlar doğurduğuna dikkat çeken Gazzâlî, bu meselede Murcie nin Bakış açısıyla konuya yaklaşmaktadır.Ona göre “tekfir mekanizmasının ancak Peygamber’in getirdiklerini tekzip şartıyla işletilebileceğini, Lâ ilâhe illallah esasına samimi bir şekilde bağlı kaldıkları ve bu esasla tenakuz teşkil eden bir durumda bulunmadıkları müddetçe, yolları ne kadar farklı olursa olsun, Ehl-i İslâm’a dil uzatmaktan ve mezhepleri tekfir etmekten sakınılması gerektiğini vurgulamaktadır.”Yine O, Faysalu’t-tefrika’da, 73 fırka hadisinin “Ümmetim yetmiş küsur fırkaya ayrılacaktır. Zındıklar hariç hepsi Cennetliktir” şeklindeki zayıf rivayeti kullanmayı tercih etmektedir. Ancak o, diğer meşhur rivayetin de farkındadır ve bu iki rivayet şeklini telif etmeye girişir. Ona göre, iki hadis şöyle uzlaştırılabilir: Onlardan bir fırka vardır ki, kesinlikle cehennemliktir ve onların kurtuluş imkânları yoktur. Bunlar zındıklardır. Diğer bir fırka vardır ki, onlar hesaba çekilmeksizin, Cehennem’e hiç uğramadan doğruca Cennet’e gidecek ve böylece tam anlamıyla kurtulacaklardır. Bu iki fırka arasında kalanlar ya hesaba çekilecek, ya hesap sonrası şefâate uğrayacak, ya da cezası kadar Cehennem’de kalacaktır. Yani, her hâlükârda tam anlamıyla kurtulamayacak, durumları sallantıda olacaktır. Böylece iki hadis uzlaştırılmış olmaktadır. Eş‘arî ve Gazzâlî kadar müsâmahakâr görülmeyen Bağdâdî, ‘sapık fırkalar’ başlığı altında incelediği 72 fırka mensuplarının, bazı bakımlardan İslâm ümmetinden sayılırken, bazı bakımlardan da onlardan sayılmayacağını söyler. Ona göre, bu fırkalara mensup kişiler, Müslüman mezarlığına gömülme, Müslümanların safında savaştıkları takdirde fey ve ganimetten pay alma ve mescidde namaz kılmalarına engel olunmama bakımından İslâm ümmetinden sayılırken, arkalarında namaza durulmaması ve cenaze namazlarının kılınmaması, kestiklerinin helâl olmaması, kendileriyle Ehli Sünnetten olan bir kadının veya erkeğin evlenmesinin helâl olmaması gibi hükümlerde İslâm ümmetinden sayılmazlar. Bu hüküm aynı zamanda münafıklara uygulanan bir hükümdür. 73 fırkadan yalnızca birinin kurtulacağı tarzındaki rivâyetin, dinî meselelere yaklaşımı şekillendirdiğine dair en güzel örnek, Makdisî’nin Ahsenü’t-tekâsîm’inde geçmektedir. O, her içtihat edenin içtihadında isabetli olup olmadığı hususunda bazı fırkaların görüşlerini verdiği bir yerde, Kerrâmiyye’den bir tâife ile Mürcie’den bir grubun her müctehidin ister usul (akâid) ister fürû’da (fıkıh) olsun yaptığı içtihadında isabetli olup, bundan ancak Zenâdıka’nın hariç bulunduğu görüşünde olduğunu ve bu görüşleri için, Hz. Peygamber’in ‘Ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır. 72’si Cennet’te, birisi Cehennem’de olacaktır’ şeklinde ki uydurma bir hadisi delil getirdiklerini söyler. Öte yandan diğer fırkaların, ictihatta isabet edenin yalnızca hakka muvafakat eden kişi olup, bunun da tek fırka olduğunu söyleyerek, bunun için de ‘72’sinin Cehennem’de sadece birisinin Cennet’te’ olduğuna dair diğer sahih rivayeti delil getirdiklerini belirtir. MEZHEPLER TARİHİ MÜELLİFLERİNİN 73 FIRKA HADİSİNE BAKIŞI 73 Fırka hadisi, İslâm ümmeti içerisinde ortaya çıkan itikâdî mezhepleri tasnif etmek, onları tanıtmak ve genellikle de yanlışlıklarını göstermek (reddiye) amacıyla kaleme alınan makâlât türü eserlerin, özellikle tertibinde, müelliflerce esas alınmıştır. Bu hadis, makâlât yazarlarının, eserlerini yazış amacını, fırka sayısını, fırkalara bakışı ile onlara yaklaşım üslûbunu ve hatta zihniyetini şekillendirmiştir. Bir çok makâlât yazarı, bu hadisteki 73 sayısının reel karşılığının var olduğunu gösterebilmek için eserlerini kaleme almış, kendi mezheplerini Cennet’e gidecek kurtulmuş fırka olarak tayin edip helak olacak diğer fırkaların sayısını 72’ye tamamlama çabasıyla değişik usullere başvurmuşlardır. Bu durum da, makâlât yazarlarını oldukça zor durumda bırakmış ve çoğunluğu mezheplerin sayısını bu rakamda dondurmak için aşırı gayretlere düşmüşler ve dolayısıyla bir takım tenâkuzlardan kurtulamamışlardır. Ayrıca bu müellifler, 73 fırkayı kendi zamanlarına kadar olan süreçte aramışlar, kendilerinden sonraki zamanlarda da yeni fırkaların ortaya çıkabileceği ihtimalini hesaba katmamışlardır. 73 fırka hadisinin sahih kabul edilmesi, makâlât yazarının diğer fırkalara bakışını ve zihniyetini şekillendirmiştir. Makdisî, ikinci rivayetin daha meşhur, ancak birinci rivayetin isnad yönünden daha sahih olduğunu söyler, fakat herhangi bir isnad zikretmez. Fırkalara, daha doğuşlarından itibaren fırka olarak bakıldığı ve görüşlerinin gerisindeki siyâsî içerikler ihmal edildiği için zaman ve gelişim ortadan kaldırılarak, okuyucu tarihi sürecin dışı’na itilmektedir. Genel olarak makâlât yazarlarının 73 fırka hadisi karşısında üç farklı tavır sergiledikleri söylenebilir: 1-73 fırka hadisini sahih sayanlar, 2-Sahih görmeyenler 3-Hadise yer vermeyenler. I- 73 FIRKA HADİSİNİ SAHİH SAYANLAR II- Söz konusu hadisin sahih olduğunu kabul eden makâlât yazarları çoğunluktadır. İlgili hadisi esas alan müellif, kendi mezhebini, kurtuluşa eren fırka tayin etmiş; böylece kurtuluşa eren fırkanın kimliği, yazardan yazara değişmiştir. Mesela, fırka-i nâciye, İmam Ahmed,İmam Şafii,İmam Malik,İbn Teymiyye ve Medresesi Ebu’l-Hüseyin el-Malatî, Abdülkâhir el-Bağdâdî, Ebu’l-Muzaffer el-İsferâyînî, Şehristânî, Seksekî, Adududdin el-Îcî vs..gibi müelliflere göre, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’tir. Bağdadi ve Îcî, fırka-i nâciye’yi, Eş’arîyye ve Selef hadis âlimleri şeklinde belirlemekte Seksekî ise, Ashab-ı Hadis’i ve Hanbelîleri, Ehl-i Sünnet olarak görmektedir. Şia -ismâilî âlim Ebû Hâtim er-Râzî’ye göre de fırka-i nâciye, Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaat’tir, ancak bu terim, “Resulullah’ın Sünneti’ne sarılmış, ondan sonra ortaya çıkan bid’atçilerin bid’atlerini terk etmiş ve toplayıcı, hidâyet rehberi bir imâmın etrafında birleşmiş cemaat ehli ile birlikte bulunanlar” anlamına gelmektedir. Bir başka İsmâilî müellif Ebû Temmâm el-Harizmî’ye göre, fırka-i nâciye, Ehl-i Bâtın, yani İsmâiliyye; İbnü’l-Murtazâ’ya göre Zeydiyye; Ebû Abdillah el- Kalhâtî’ye göre, İbâdiyye’dir. Mu‘tezile’nin önemli simâlarından Kâdı Abdülcebbâr, fırka-i nâciyeyi Mu‘tezile olarak yorumlamaya ve bunu uydurduğu bir hadisle delillendirmeye girişir. Ona göre, 73 fırka hadislerinde kurtuluşa ereceği söylenen “el-Cemâ‘a”, büyük çoğunluğu değil, sayıları az da olsa hakka isabet edenleri ifade etmektedir. Zira Allah, Kur’ân’da birçok âyette azınlığı överken, çoğunluğu zemmetmiştir. Ona göre, gerçekten Sünnet’e ve Cemaat’e sarılanlar, Mu‘tezile’dir. Ayrıca o, 73 fırka hadisinin kendi mezhebini destekler mahiyetteki başka bir rivayet şeklini de nakletmektedir. Buna göre, “Süfyân es-Sevrî, İbnü’z-Zübeyr’den, o, Câbir b. Abdillah’tan, o da Hz. Peygamber’den (s.a.v.) şöyle rivayet etmiştir: ‘Ümmetim yetmiş küsur fırkaya ayrılacaktır. Onların en iyisi (eberruhâ) ve en takvâlısı (etkâhâ), i‘tizâl eden gruptur (el-Fietü’l-Mu‘tezile)’. Bu hadisi rivayet ettikten sonra Süfyan es-Sevrî, ashabına ‘Bu isim ile isimlenin. Çünkü siz dalâletten i‘tizâl ettiniz’ demiş; bunun akabinde ashabı ona, ‘Amr b. ‘Ubeyd ve ashabı bu isimle isimlenmiştir’ deyince, bundan sonra bu hadisten hiç söz etmemiş, bilakis ‘onlardan tek bir fırka kurtuluşa ermiştir’ demeye başlamıştır.”şeklinde sözler bile sarfetmiştir.Ancak Mutezile hadis inkarcılığı ve akıllarını vahiyden üstün tutmaları ve kendilerinde olmayan hususiyetleri kendilerine isnad etmeleri ile tanınan bir fırkadır.Buna rağmen kendilerinin cennet ehli olduğu iddiasında bulunmaktan hiç çekinmeyen Mutezile imamları pek çoktur. 73 fırka hadisini sahih kabul edenler, hadiste geçen 73 sayısının hakikat mi, yoksa mecaz mı ifade ettiği konusunda ayrılırlar: A- RİVAYETTEKİ 73 SAYISININ HAKİKATE TEKABÜL ETTİĞİNİ DÜŞÜNENLER Bu grupta olan müelliflere göre, hadiste geçen 73 sayısı hakikate tekabül etmektedir. Yani, Hz. Peygamber’in beyan ettiği gibi ümmet 73 fırkaya ayrılmıştır. Buna göre müellif, kendi mezhebini kurtuluşa eren fırka olarak kabul ettikten sonra geriye helâk olacak 72 fırkayı belirlemek kalmıştır. Ancak burada müellifin aşmak zorunda olduğu bir engel daha vardır. O da, ana fırkaların sayısının 72’nin çok altında kalmasıdır. Bu zorluk, alt kollarıyla birlikte fırkaları 72’ye tamamlama gayretiyle çözülmeye çalışılmıştır. Tabii ki bu durum, sun‘î fırka ayrımlarına, yeni fırkalar üretilmesine sebep olmuştur. Her yazar kendi çağına kadar ortaya çıkan fırkaları 73’e ayırmakta, daha sonra gelen yazar, öncekiyle arasındaki zaman diliminde ortaya çıkan yeni fırkaları zikretmek için öncekinin saydığı bazı fırkaları ortadan kaldırmak veya birbiri içinde ele almak durumunda kalmaktadır. Mesela, Bağdâdî, kendi zamanında, Re’y şehrinde Neccâriyye’nin 10’dan fazla fırka olduğunu, ancak onların 3’e ircâ edilebileceğini söylemektedir. Zira, aksi takdirde 73 sayısı aşılmış olacaktır. Hadisteki 73 sayısını hakikat kabul eden makâlât yazarları, fırkaların sayısını 73’e tamamlamak için farklı tasnifler geliştirmişlerdir. Berbehârî (329/941), Âcurrî (360/970), İbn Batta (387/997) ve Seksekî (683/1284) gibi müellifler, fırka-i nâciyenin dışındaki ana fırkaların 4’e, onların da kendi içinde 18 kola ayrıldığını söyleyerek, 4x18 formülüyle 72 sayısına ulaşmışlardır. Bunun dışında, Ebu Mutî‘ en-Nesefî (318/930) ve İbnü’l-Cevzî (597/1200) gibi müellifler ile daha ziyade Hanefî kimliği ile ön plana çıkmış Keşşî (V/XI. yy), Irakî (VI/XII. yy), İbn Kemâl Paşazâde (940/1534), selefi Birgivî (981/1573) gibi bazı yazarlar da fırka-i nâciye dışındaki ana fırkaları altıya, onları da kendi içinde 12’ye ayırarak 72 sayısına 6x12 formülüyle ulaşmışlardır. Şia-İsmâilî müellif Ebu Temmâm (IV/X. yy), fırka-i nâciye olan Ehl-i Bâtın’ın dışında tespit ettiği 11 fırkayı, 3 ana ihtilaf konusu altında 24’er kola ayırarak tasnif etmekte, 72 sayısına 3x24 formülüyle ulaşmaktadır. Bu tür kalıpları kullanmamakla birlikte 73 sayısına farklı şekilde ulaşan Çoğunlukla Hanbelî müelliflerin tercih ettiği bu fırka tasnifine göre, fırka-i nâciye olan Ashabu’l-Hadis dışında kalan helak olacak fırkalar Rafıziler- Havâric-Kaderiyye-Mürcie şeklinde 4 ana fırkadan oluşmaktadır ve bunların her biri 18 kola ayrılmaktadır. Genelde bu alt kollar müelliflerce zikredilmez. Bu tasnif, Âcurrî tarafından Yusuf b. Esbat’a (192/807) dayandırılmıştır Birgivî, 6x12 şeklindeki fırka tasnifini Ebu Hanîfe’ye dayandırmaktadır. Malatî (377/987), fırkaları Zenâdika (5), Cehmiyye (8), Kaderiyye (7), Mürcie (12), Râfıza (15) ve Harûriyye (25) şeklinde ele almak suretiyle 72’yi bulmaktadır. Münâvî (1031/1622), 73 fırka hadisiyle ilgili yaptığı açıklamada, fırkaların tasnifi hususunda 6x12 şeklindeki tasnif ile Ravâfız (20), Havâric (20), Kaderiyye (20), Mürcie (7), Neccâriyye (1), Dırâriyye (1), Cehmiyye (1), Kerrâmiyye (3) tarzındaki tasnifin de yapıldığını söylemektedir. B- RİVAYETTEKİ 73 SAYISINI MECAZ KABUL EDENLER Bazı müellifler, hadiste geçen 73 sayısının hakikat ifade etmediği ve Arap dilinde 7, 70, 700 sayıları hakkında cârî olduğu üzere, kesretten kinâye olduğunu söylemektedir. İbnü’l-Cevzî eserinde, bazı âlimlere isnad ettiği 6x12 şeklindeki fırka tasnifini kendisi de tercih etmekle birlikte, ana fırkaların ayrıldıkları kolların sayıları ile bu kolların tümünün görüşlerinin ihâta olunamayacak kadar çok olduğunu söylemektedir. Haddizatında Şia-İmamiyye’nin yetmiş üç fırka olması gibi Râfızî fırkalarından herhangi bir tanesinde bile bu kadar fırka bulunabilir.” 73 sayısıyla ilgili farklı bir anlayışa sahip olan Devvânî’ye (908/1502) göre, 73 sayısı ana fırkalara hamledildiğinde bunların sayısının az oluşu, alt kollarına teşmil edildiğinde de fazla oluşu gibi bir düşünceye kapılmanın dayanağı ve gereği yoktur. 73 sayısı,vfırkalar arasındaki ihtilaflıvhususlara hamledilebilir veyahut da herhangi bir zamanda fırkaların bu sayıya ulaşmış olduğu düşünülebilir. III- 73 FIRKA HADİSİNİ SAHİH GÖRMEYENLER Zahirilerden İbn Hazm (456/1064), kâfir hükmünün kime verileceği ile ilgili bir konuda bazı kişilerin itikatta muhalif görüşler serdedenlere de kâfir deneceğini söylediğini ve bunların dayanak olarak ‘Kaderiyye ve Mürcie, bu ümmetin mecûsîleridir’ ve ‘Bu ümmet 70 küsur fırkaya ayrılacak, hepsi Cehennem’e girecek, biri Cennet’e girecektir’ şeklindeki hadisleri zikrettiklerini aktardıktan sonra, bu iki hadisin isnad bakımından sahih olmadığını, böyle olunca da, haber-i vâhidi delil kabul edenler için bile hüccet olamayacağını söylemektedir. Nitekim İbn Hazm da İslâm mezhepleri tarihiyle ilgili önemli bilgi ve değerlendirmelerinin bulunduğu el-Fasl adlı eserinde, fırkaları 73 sayısına göre tasnif etme şeklinde bir yola başvurmamıştır. Meşhur hadis münekkidi İbnü’l-Vezîr el-Yemânî (840/1436) de, ‘Ümmetim 70 küsur fırkaya ayrılacaktır. Tek bir fırka hariç, onların hepsi Cehennem’dedir’ şeklindeki rivayetin senedinde bir nâsıbînin bulunmasından dolayı sahih olmadığını; İbn Mâce’nin rivayetinde de sıhhat şartlarından herhangi birisi bulunmadığını, bu sebeple de Buhârî ve Müslim’in hadisi tahric etmediklerini belirtir. Tirmizî’nin sahih olarak kabul ettiği rivayet şeklinde ise, ‘tek bir fırka hariç, hepsicehennemdedir’ ilavesinin bulunmadığının altını çizer. Ayrıca o, bunun fasid bir ilave olup sahih bir temeli olmadığını ve mülhidlerin hilelerinden biri olup olmadığından emin olunamayacağını, nitekim İbn Hazm’ın da rivayetteki bu ziyadeyi mevzu saydığını belirtir.Nasibilik noktasında İbni Hazm’da nasibilikle suçlanan alimlerdendir. Nasibilik Şîa dışındaki tüm itikâdî grupları kuşatacak biçimde genişletilirken, ekseriyetle Hz. Ali düşmanlığı yapan kişiler için kullanılmıştır. Nitekim buradaki anlamı da budur. Zira bahsi geçen Ebu Dâvûd’daki rivayetin (Ebu Dâvûd, Sünne 4596-4597) senedindeki Ezher b. Abdillah’ın Hz. Ali’ye dil uzatan bir nâsıbî olduğu söylenmiştir (Zehebî, Ebu Abdillah Muhammed b. Osman, Mîzânu’l-i‘tidâl fî nakdi’r-ricâl,) İbn Hazm’ın, ‘tek bir fırka hariç,hepsi Cehennemdedir’ şeklinde ilavesi olan hadislerin sahih olmadığı görüşünde olduğu kanaatindedir. Ancak İbn Hazm’ın ifadelerinde bu konudaki rivayetlerin hepsini mi yoksa sadece İbnü’l-Vezîr’in işâret ettiği ilâvesi bulunan rivâyetleri mi isnad yönünden sağlam bulmadığı ve dolayısıyladelil olarak kullanılamayacağını söylediği net değildir. Zira o, eserinde hadisi isnad zinciri vermeden ve metnini de sadece mefhum olarak zikretmiştir. İbni Hazm’ın Tirmizi ve ibni Mace’yi mechul olarak vasıflandırdığına dair iddialar bile varken bunu normal kabul etmek gerekir. III- 73 FIRKA HADİSİNİ DİKKATE ALMAYANLAR Bazı makâlât yazarları, 73 fırka hadisinden hiç bahsetmemekte ve fırka tasnifinde 73 sayısına ulaşma gayreti de göstermemektedir. Bunların başında Eş‘arî (324/936) gelmektedir. Eş‘arî, Makâlâtu’lİslâmiyyîn’de73 fırka ile ilgili hadislere dair olumlu veya olumsuz biryorum yapmamakta, bu hadisten hiç bahsetmemektedir. O, fırkaları10’a ayırır; tâli kollarıyla birlikte zikrettiği fırkaların sayısı 73’üfazlasıyla aşmaktadır. Buradan hareketle Eş‘arî’nin 73 fırkahadisinden haberdar olmadığı varsayılabilir. Diğer taraftan, buhadisin, Eş‘arî’nin hürmet ettiği ve tâbî olduğunu ilân ettiği, Ahmedb. Hanbel’in Müsned’inde-( Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II/332,III/120, 145, IV/202.) geçiyor olması ve Hanbelîler’in Bağdad’daen etkin olduğu devirlerde, Eş‘arî’nin burada yaşaması gibi sebeplerebinâen, Eş‘arî’nin bu hadisi duymuş olmaması pek mümkün görünmemektedir. Ancak onu sahihveya bağlayıcı olarak görmemesi veyahut da mezheplerle ilgilianlatımlarda belirleyici bir bilgi kaynağı olarak kabul etmemesi daha akılcı bir yaklaşım olacaktır. Meşhur Şia-Zeydî müellif Neşvânü’l-Himyerî (573/1178) de dinlerve mezhepler hakkında önemli bilgileri ihtiva eden ve özellikle İslâm mezhepleri konusunda Ebu’l-Kâsım el-Ka‘bî’den faydalandığı el-Hûru’l-‘în adlı eserinde 73 fırka hadisinden söz etmemekte ve fırkatasnifinde 73 sayısını gözetmemektedir. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME 73 fırka hadisi, hiç şüphesiz, hem makâlât türü eserlerin biçim ve muhtevasını, hem de bu eserlerin yazarlarının zihniyetini şekillendirici bir etkiye sahip olmuştur. Özellikle IV/X. asır ve sonrasında, itikâdî fırkaları tasnif etmeye girişen müellifler, çok azı hariç, bu hadise kayıtsız kalamamış, hatta çoğunluğu bu hadisi,tasniflerine biçim veren bir mihenk taşı olarak kabul etmiştir. Böylece makâlât eserleri, İslâm ümmeti içerisinde bilfiil varolan itikâdî görüş ve oluşumları tespit ve tasnif ederek hakkı göstermek sapık fırkaların doğru yoldan ne kadar uzakta olduğunu göstermek amacıyla yazılan eserler olmuştur. Doğru yolda olan fırkanın hangisi olduğunun tespit edilmesi şüphesiz kitap ve sünnete müracaat edilerek ortaya konulabilecek bir problemdir.İnsanların nefsi telakkileri,akıl,mantık ve insani ilişkilerde uğranılan haksızlık v.s. gibi gerekçeler bu problemin çözümünde delil teşkil etme konumunda değildir.Allah (c.c)kitabında Allaha ve rasule mutlak itaati emretmekte ihtilaf anında eğer Allaha ve ahret gününe iman ediyorsak ihtilafın çözümünde yine kitap ve sünnete dönmeyi emretmektedir.Bu durumda İtikadi ayrılıkların temel nedenlerinden olan müteşabih ayetler ve kaderle ilgili ihtilafların çözümünün öncelikli olarak burada aranması gerekir.Ali İmran-7.ayette müteşabihlerin nefsi gerekçelerle te’vil edilmesi yasaklanmışken bu ihlal edilmiş ve günümüze kadar derinleşerek gelen fitnelerin önü açılmıştır.Kaderi,sıfatları inkar eden kaderiye ve Mutezile türemişt.Siyasi nedenlerle ortaya çıkan Şia rafiziler ise imamet diye bir makam uydurarak bunu imanın şartrlarından saymış,saqhabeyi münafık ilan ederek İslam ümmetinin dışında yeni bir yol tutturmuştur.Hariciler tüm günahları küfür saymışlar.Mürcie ise imanı ve ameli biribirnden ayırarak amelsiz bir ihdas etme yoluna gitmişlerdir.Selefi salihin-Ehl-i sünnet vel cemaat ise bu noktada Haricilerin ve mürcienin arasında bir yol tutmuş İmanın kalben tasdik,dil ile ikrar ve amelle tasdik olduğu ilkesini benimsemiştir.Müteşabih konusunda ise;İmam Malik tarafından tesbit edilen”Müteşabihen gelen sıfatların arap dilindeki karşılıkları malum,keyfiyetleri mechul. ,bu meselelere koşulsuz iman vacip,soru sormak ise bid’attir”şeklindeki kurala tutunmuştur.Çünkü Peygamberden bu ayetlerin açıklanması olan bir hadis gelmemiştir.Madem ki böyle bir açıklama yoktur.O takdirde bunları deşmenin bizim islamımıza ve imanımıza bir katkısı da yoktur.Aksi bir eylem ise kalbi eğri olan kimselerin cemaatine katılmamıza sebeptir.Çünkü bunların te’vilini ancak Allah bilir.Dinde anlayışlı olanlar ise buna” iman ettik hepsi rabbimizin katındandır derler”. Ümmetin en hayırlıları sahabe tabiin ve tebe-i tabiindir.Hadislerde bu ilk nesil övülerek Allahın yardım ve fetihin bunlara verildiği sabittir.Fitne anında ve ihtilafın vukuunda ilk duruma yani Peygamber efendimizin ve sahabelerin yaşadığı çağa dönerek onlar gibi tavır almak yine hadislerde bize tavsiye edilmiştir. O zaman sahabenin Kader isim ve sıfatlar ve amelde dini nasıl anladıkları bizim için bir kurtuluş reçetesi olacaktır.Bu reçete Ehl-i sünnet vel cemaat yoluna tabi olmaktır. Bu perspektife göre, gerçek İslâm düşüncesi budur.Bunun dışında kalan fırkalar ise İslamı bulunduğu dosdoğru yolun dışında Yahudi,hristiyan,kaderiye,Mu’tezile ve şia taifesi gibi sapkın oluşumlardır. Bunlardan Mu’tezile ve şia fırkası Mu’tezilenin İslam dünyasında Halife Me’mun dönemiyle başlayan siyasi atkiliğinin olduğu dönemler hariç her daim biribirlerinin dümen suyunda hareket eden iki fırkadır.Mu’tezilenin insanlara atmaya çalıştığı en büyüyk pislik diğer sapkın mezhep ve fırkaların İslâm düşüncesinin zenginlikleri ve İslâm’ın düşünce özgürlüğüne verdiği önemin tezahürleri pldukları yönündeki propagandaları olmuştur. Bunun yanında kulun cennetlik veya cehennemlik olması, dinin her bir ferde yüklediği sorumlulukların yerine getirilip getirilmemesiyle alakalı bir durumdur.Ancak bunun temel koşulu tevhidin bozulmaması ve itikattaki düzgünlüktür.Eğer bu temel koşullar sağlanamıyorsa yapılan ibadetler elekle su taşıma gayretinden ileri gidemez. En doğrusunu Allah (c.c) bilir.31-03-2013 Pazar EBU DAVED

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder